Seçim atmosferi çözüm sürecini iyiden iyiye araçsallaştırmaya
başladı. Son verilen kimi beyanatlar, cumhurbaşkanının “taraf
yoktur, masa yoktur, Kürt sorunu yoktur” sözleri, buna cevaben HDP
adına konuşan Sırrı Sürreya Önder'in “çözüm süreci an itibariyle
bitmiştir” açıklaması bunun açık göstergeleri…
O zaman soru şudur:
Siyasi iktidar açısından gerçekten Kürt sorunu ve taraf yok mudur?
Ya da çözüm süreci Kürt hareketi açısından gerçekten tükenmiş
midir?
Hiç sanmıyoruz…
Seçimlere ramak kala, kampanyasını adeta kendi başına yürüten, AK
Parti'nin Kürt meselesinde ileri geri gidişlerine hiza vermeye
çalışan cumhurbaşkanı, anayasal çoğunluk peşinde koşarken, ana oy
kaynağının muhafazakar mecra olduğunu biliyor. MHP oylarında kısmi
bir yükseliş, çözüm sürecindeki gidişin ürküteceği seçmenler,
bunların AK Parti'nin yaşadığı son 2 yıllık örselenme sürecine
eklemlenme riski, sanırız Tayyip Erdoğan'ın dikkat kesildiği
konular arasında yer alıyor.
İzleme Kuruluna, özellikle Öcalan'la görüşme fikrine karşı çıkışı,
görüntüsü ve genel mesajlarının algılanma biçimini beğenmediği
Dolmabahçe toplantısını eleştirmesi muhtemelen bu
yüzdendi.
Bu tavır derinleşerek devam ediyor.
Öylesine ki Erdoğan AK Parti'nin çözüm süreci, dili ve zamanlama
açısından sınırlarını çiziyor.
Erdoğan'ın açıklamalarını bunun ötesinde yorumlamak doğru olur
mu?
Örneğin pek çok yorumcunun varsaydığı gibi Erdoğan cephesinde Kürt
sorunu açısından bir geri gidiş, geri dönüş söz konusu mudur? Bu
varsayım belki o yorumcuların AK Parti okumalarına, dünden ve bugün
AK Parti'ye karşı aldıkları tavırlara, kendilerini de doğrulayacak
biçimde uygun düşmektedir.