Türkiye 2013 Aralık ayında büyük bir badire atlattı. Ülke, 17-25
Aralık'ta, kimi yolsuzluk dosyalarını kalkan ve silah olarak
kullanan yargı ve emniyet içine yerleşmiş bir grubun kalkıştığı
darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Darbe hamlesi, tüm ülkeyi
dinleyen bu grubun bunları işine geldiği gibi yayınlaması, iktidarı
abluka altına alması, emniyet ve yargı içinde kimi grupların karşı
karşıya gelmesiyle aylarca sürdü.
İktidar karşıtı kesimlerde bu gayri meşruluk, “yolsuzluk dosyaları”
ve “hükümetin bunları hasır etmesi çabaları” iddiasıyla büyük bir
destek gördü.
Oysa ne yolsuzluk dosyalarının varlığı, ne hükümetin darbe
girişimine verdiği tepkiler, zaman zaman hukuk devleti sınırlarını
zorlayan tedbirleri bu asli gerçeği, darbe gerçeğini ortadan
kaldırmazdı.
O günlerden itibaren bu önceliğin altını çizerek meselenin iki yönü
olduğuna dair onlarca yazı yazdım. Bir yandan darbe girişimi ve
arkasındaki yapının ciddi bir otoriterleşme kaynağı ve baskısı
oluşturduğuna işaret ettim, öte yandan alınan kimi tedbirlerin de
benzer bir durum yarattığını ve ülkenin çifte otoriterleşme baskısı
altında kaldığını dile getirdim.
Siyasi hayat dinamiktir. Denge noktaları, sorun merkezleri zamanla
yer değiştirir.