AK Parti'de önemli bir kongre geride kaldı.
Bir önceki kongre, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yapılan bir
geçiş ve görevlendirme toplantısı niteliği taşıyordu. Erdoğan
tarafından eğilimlerin toplandığı, ancak nihai kararı onun verdiği
bir genel başkan ataması yapılmış, Davutoğlu partinin başına bu
koşullarda geçmişti. Bu geçiş kongresinin diğer bir özelliği,
Erdoğan'ın giderken Abdullah Gül'ü alternatif olmaktan çıkarması,
bunu parti kurmaylarının bayrağı “Gül devralsın” arzusuna rağmen
yapmasıydı.
Bu kez kongreye farklı koşullarda gidildi.
Davutoğlu partinin başında bir seçim atlamış, kısmen kendi
kadrolarını oluşturmuş, Erdoğan'la özellikle hükümet işleri
bakımından yaşadığı kimi sürtüşmeler sonucunda belli bir denge
noktası ortaya çıkmış durumdaydı.
Ve ilk kez AK Parti'de bir kongre, birden fazla eğilimin varlığını
hissettirebileceği ve Davutoğlu'nun parti dengelerine ağırlık
koymayı arayacağı bu oranda üstü örtülü bir yarış ve tartışmanın,
pazarlık ya da uzlaşmanın devrede olabileceği bir yapıdaydı.
Nitekim öyle oldu.
Kongreden bir kaç gün önce gazetelere yansıyan kulis bilgileri,
Davutoğlu'nun parti yönetimi için daha liberal bilenen, son dönem
parti politikaları konusunda eleştirel olan, “Ali Babacan, Bülent
Arınç, Mehmet Şimsek, Sadullah Ergin, Beşir Atalay” gibi isimleri
tercih ettiği ve Erdoğan'a bu listenin gittiğini söylüyordu.