BAŞBAKAN Yıldırım, Bahçeli'yle nasıl bir değişiklik üzerinde el
sıkıştıklarını şöyle açıkladı: "En önemli yanı cumhurbaşkanının
partisiyle ilişiğini devam ettirmesi..."
***
Başkanlık teklifi henüz paket olarak açıklanmadığı için, yetkileri
nasıl düzenlenecek bilmiyoruz.
Ama sanki büyük bir değişiklik yapılmayacak.
Kesin olan şu; soğanın cücüğü partili cumhurbaşkanlığı olacak.
Anayasadaki ‘cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişiği
kesilir’ hükmü değiştirilecek.
Yerine ‘partisiyle ilişkisi devam eder’ yazılacak.
***
Şayet düzenleme bundan ibaretse, Başbakan’ın dediği gibi en önemli
yeniliği buysa, geriye bir detay kalıyor.
Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti genel başkanı da olabilecek mi,
olamayacak mı?
Yani bir gün MGK’ya, bir gün kabineye, sonraki gün de partisinin
MYK’sına başkanlık yapabilecek mi, yapamayacak mı?
BAYAR GENEL BAŞKANLIĞI BIRAKMIŞTI AMMA
Kafadan partili cumhurbaşkanlığına taraftarım, kaç yıldır
savunuyorum.
Nedenini yazmıştım; çünkü mevcut sistem riyakârlığı teşvik ediyor,
cumhurbaşkanlarını ikiyüzlülüğe zorluyor.
Tarafsız cumhurbaşkanlığı, bir masaldı. Kendi kendimizi
inandırdığımız bir kandırmaca.
Tek parti dönemini geçelim, Atatürk’le İnönü örneklerini diğer bir
bahis diye ayrı tutalım.
Çok partili rejimin ilk cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın partili olma
durumunu da istisna sayalım.
Seçilince Demokrat Parti genel başkanlığından çekildi, koltuğunu
kâğıt üstünde Adnan Menderes’e bıraktı.
Ama DP amblemli meşhur bastonunu da Köşk’e çıkardı Bayar. Fiili
liderliği elden bırakmadı, seçim kampanyalarına katılmaktan
çekinmedi.
Ondan sonraki 29 yıl boyuncaysa hep asker kökenli cumhurbaşkanları
geldi.
EN PARTİSİZLERİ EVREN PAŞA BİLE
Köşk’te politikacılar kuşağının sahneye çıktığı 12 Eylül sonrasına
bakalım...
Rahmetli Özal mı? ANAP’tan elini eteğini hiç çekmemişti ki...
Yıldırım Akbulut’la Mesut Yılmaz’a sorun.
Merhum Demirel mi dediniz? Tansu Çiller’e sorun, DYP içine
müdahalelerinden ne çektiğini.
Özal da Demirel de gözleri arkada kalanlardandı. Resmen
ilişiklerini kestiler ama fiilen partilerini başıboş bırakmaya hiç
yanaşmadılar.
Arka kapılardan heyetler gelip gitti, parti içi çekişme ve
çatışmalara bile taraf oldukları ayyuka çıktı.
Apolitik Ahmet Necdet Sezer’i de ağzınıza almayın. DSP’nin Rahşan
Ecevit’i değil miydi, sonunda dayanamayıp patlayan, Sezer’in
atamalar dahil bütün icraatlarında bir CHP’li gibi davrandığını
söyleyen...
Abdullah Gül’ün ise AK Parti kadrolarından düzenli ziyaretçileri
olmaz mıydı?
***
İçlerinden en partisizi, yine siyasetten gelmeyen Kenan Evren’di
diyebilirsiniz. Partiler arasında, taraf olacağı bir partisi güya
yoktu.
Cumhurbaşkanlığının tarafsızlığına gölge düşürmemeye çalışıyordu
hani...
Fakat en partisizleri Evren Paşa bile 83 seçimlerinde Özal’ın
ANAP’ına karşı Turgut Sunalp’in MDP’sini tutmamış mıydı, açık açık
oy istememiş miydi?
‘MİŞ GİBİ’ YAPMA DEVRİNİN SONU
Erdoğan’ın farkı şu; ‘tarafsızmış gibi’ yapmadı, o tiyatroyu
oynamadı.
Bir yalanı sürdürmedi, perdeyi fiilen yıktı.
Bu riyakârlık düzeni şimdi resmen sona erdiriliyor.
Kapansın, bitsin iyidir.