GEÇEN ramazanı mumla arıyorum bu defa.
Şartlar ve rüzgârların sertliği çok değişmedi halbuki. Hangisi
daha kötüydü, içerideki ve dışarıdaki iktidar mücadelesi ne zaman
daha da laçkalaştı? Karar veremiyorum.
Bildiğim; Allah yarattı dememeler, gözyaşına bakmamalar, merhamet
filan etmemeler, kimin gücü kime yeterseler, acımasızlıklar,
gaddarlıklar, hunharlıklar vesair... Savaş, korku, heyecan ve
adrenalin dolu, çalkantılı mı çalkantılı, yüksek tansiyonlu gerilim
fasıllarıydı ikisi de.
Fakat ben öncekinde belgeselsiz geçirdiğim sahur hatırlamıyorum.
'Gerçeği her gün gözünün önünde yaşanırken filmini ne yapacaksın'
demezlerdi. Kanalların birinde değilse bile öbüründe mutlaka
sürükleyici bir vahşi hayat belgeseline takılırdım.
Bu ramazan, kış akışından yaz akışına geçemedi bir türlü
televizyonlar.
* * *
Nil'in kenarında yemeğini sindirmek için bütün gün sereserpe
güneşin altına yatan timsahların miskinliğini özledim.
Bir karın doyurma vakti, bir de çiftleşme mevsimi geldiğinde aşırı
hassaslaşan şef timsahı göremiyorum mesela. Onun ziyafet vakti o
kurum kurum kurumlanmalarını, 'tepemi attırma benim' triplerini,
sağa sola kafa atmalarını yakalarım diye o ekrandan bu ekrana
zaplıyorum. Sinirleri bozuk bir şef timsahı izlemek gibisi yoktur.
Öğününe göz koyan, haremine ezkaza yan bakan her çömez, bu hadsiz
meydan okumanın sonuçlarına katlanırdı.