17-25 Aralık'taki 'büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu'nun büyüklüğü rakamdan geliyordu. Etikete o 'büyük' lafını yazmak için rakamlar şişirilmemiş, bildiğiniz uçurulmuştu.
Yolsuzluk ayağı için 100 milyar avroluk deniyordu. Rakamın nasıl
bulunduğuna baktığınızda karşınıza çıkan şuydu: Üçüncü havaalanı ve
köprü inşaatı gibi büyük bütçeli işlerin ihale bedelleri alt alta
toplanınca 100 milyar avroya ulaşılıyordu. Hepsi iç edilmiş, onun
bunun cebine indirilmiş gibi bütün bir yatırım maliyeti yolsuzluk
iddiasına dahil ediliyordu.
Rüşvet ayağı için de 100 milyar dolar deniyordu. Onun bulunma şekli
de şöyleydi: Türkiye ile İran devletleri arasında dönen enerji
alışverişinin bütün meblağı, rüşvet suçlamasının yekün hanesine
ekleniyordu. İran'a yönelik ambargoyu arkadan dolanan her ticari
işlem, sakal parası olarak devletlulara dağıtılan rüşvet
trafiğiymiş gibi gösteriliyordu.
Bu hesapla sonuçta sarsıcı mı sarsıcı, şok edici mi şok edici,
sansasyonel mi sansasyonel bir 'büyük rüşvet ve yolsuzluk skandalı'
algısı elde ediliyordu. Başka türlü de 'yolsuzluk ve rüşvet
soruşturması' konulu 'algı operasyonu' bu derece büyük ve yağlı
olamıyordu...
* * *
'İnsaf et, bir peşkeşin suç ve haram olması için illa lokmanın
büyük ve yağlı olması da mı gerekiyor' diyebilirsiniz...
Ne münasebet, tabii ki hayır. Rüşvetin de yolsuzluğun da büyüğü
küçüğü olmaz. Rüşvet rüşvettir, yolsuzluk da yolsuzluk. Haksız
kazanç, suistimalle boğazdan geçen bir kör kuruş bile olsa tüyü
bitmemiş yetimin hakkı yenmiştir.
Fakat yolsuzluk ve rüşveti ortaya çıkarmakdıysa maksat, rakamları
şişirmeye, olana olmayanı eklemeye, gerçeğe yalan katmaya, deli
paralardan bahisle dudak uçuklatmaya ihtiyaç yoktu.
O zaman sadece gerçeğin gün yüzüne çıkmasına, isnat edilen suçların
aydınlatılmasına, adaletin tecellisine ve çalanın yanına kâr
kalmamasına hizmet edilirdi.
Ne ki çapı büyütmek için olduğundan farklı gösterilmese, ufak
atılsa, öyle büyük üfürülmese kumpasa hizmet etmezdi, hükümet
götürecek bir rüzgâr oluşturmaya yaramazdı.