Muhammed ve bebeği...

Memleket hakkında ukala ukala ahkam kesenlerin haritadaki yerini bile gösteremeyeceği ücra adreslerde bizzat yaşamaktır, asker çocuğu olmak… Bitmek bilmeyen zorunlu göç’tür. Pılını pırtını...

Memleket hakkında ukala ukala ahkam kesenlerin haritadaki yerini bile gösteremeyeceği ücra adreslerde bizzat yaşamaktır, asker çocuğu olmak… Bitmek bilmeyen zorunlu göç’tür. Pılını pırtını toplayıp Hakkari’ye taşınmak, kolileri bantlayıp Erzincan’a gitmek, bavulları yükleyip Sivas yollarına düşmektir. Bazen sahil’den dağ’a, bazen pırıl pırıl güneş’ten iki metre kar’a savrulmaktır. Her soluduğun şehirden, her dolaştığın mahalleden, her tanıdığın sokaktan, her sevdiğin arkadaştan mecburen ayrılmak, her ayrıldığın yere ruhundan bir parça bırakmak, yüreğinde cam kırıkları, hatıraları yarım yamalak, çocuk yaşta hüzün biriktirmektir. Üniversiteye kadar en az altı yedi okul değiştirmek, tam bulmuşken kaybetmek, ilkokulda aşık olduğun, geleceğe dair hayaller kurduğun komşunun oğluna allahaısmarladık bile diyememek, ortaokulda heyecandan titreyerek elini tuttuğun o güzel gözlü kızı, içine akıttığın gözyaşlarıyla geride bırakmaktır. Herkesin birbirini tanıdığı sınıflara kelaynak gibi girmek, sığıntı gibi hissettiğin teneffüslerde bir sıcak merhaba alana kadar adeta çırpınmak, arkadaşlıklara her sene başından sıfırdan, gene sıfırdan, gene sıfırdan başlamaktır. Bir türlü ait olamamaktır, her gittiğin yerde geldiğin yerle çağırılmak, İzmir’de Malatyalı çocuk, Kars’ta Muğlalı çocuk, Diyarbakır’da Balıkesirli çocuk olmaktır. Vatan millet şuuruyla, kurallara uyan yurttaş disipliniyle büyütülmek, baban emekli olana kadar demirbaş badanaya zarar vermemek için tuttuğun takımın posterini bile duvarına yapıştıramamaktır, kendini bildin bileli lüzumsuz ise söndür, musluğu çok açma, sıra ile bin, kılığını kıyafetini düzelt, gürültü yapma uyarılarına maruz kalmaktır. Sen uyu demelerine rağmen, geceyarısı kör karanlıkta kalkıp, operasyona uğurlamak, annenin koynuna kıvrılıp, sağ salim dönsün diye sabaha kadar dua etmektir. Lojmanda meşe oynadığın Hakan’ın babası yüzbaşı Tarık ağabey pusuya düşürüldüğünde, saklambaç oynadığın Funda’nın pilot binbaşı babası Birol ağabey çakıldığında, bir yandan ağlayıp, bir yandan kendini şanslı hissettiğine utanmak, üniformasıyla, heykel gibi sessiz sedasız koltuğa çöken babana sarılamamaktır.

Bazen de işte böyle, siyah beyaz ultrason fotoğrafında, kucağına asla atılamayacağın babanın, pırıl pırıl gülümseyen mutluluğunda olmaktır.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Hoşçakalın 10 Mart 2023 | 7.345 Okunma Çok muhabbet tez ayrılık 07 Mart 2023 | 7.112 Okunma Sözcü Televizyonu 21 Şubat 2023 | 3.827 Okunma Tercih, her şeydir 19 Şubat 2023 | 8.726 Okunma Üç oda bir tabut 18 Şubat 2023 | 4.033 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar