Onlar artık göçmen değil, bizim birer parçamız

Türkiye ulus devletler çağına girerken, kendini göç alan bir ülke yerine kapalı bir ülke olarak tanımladığı halde sürekli göç aldı ve nüfus kompozisyonu sürekli bu göçlerle...

Türkiye ulus devletler çağına girerken, kendini göç alan bir ülke yerine kapalı bir ülke olarak tanımladığı halde sürekli göç aldı ve nüfus kompozisyonu sürekli bu göçlerle şekillendi. Son olarak Arap Baharı sonrasında yeni ve belki öncekilerle kıyaslanamayacak kadar büyük bir göç dalgasıyla karşılaştı.

Göç planlanan bir sosyolojik hadise değildi, zaten bu ölçekte bir göç hiçbir zaman önceden planlanan ve beklenen bir şey olmaz. Ancak zorunlu olduğu anlaşıldığında hızla ona uygun bir planlamanın yapılması, böyle bir göç dalgasının üretebileceği sorunlara karşı hemen gerekli tedbirleri ortaya koyabilme kapasitesi devletin büyüklüğünü gösteren bir işaret.

Türkiye 7 yıl içinde 3,5 milyon Suriyeli göçmeni karşılarken ilk etapta onları dünyada emsali görülmemiş bir misafirperverlikle karşıladı. AFAD ve Kızılay gibi kuruluşlarıyla kurduğu kamplarla dünya mülteci kamplarının standartlarını yerle bir etti, çıtayı aşılamayacak yüksekliğe koydu.

Türkiye mültecilere karşı bu özverili tutumuyla hem gelen Suriyelilerin geldikleri yeri kendi vatanları gibi sahiplenmelerini sağladı hem de dünyada insani yardım konusunda referans alınacak bir seviyeyi ortaya koydu. Aynı şekilde Türkiye halkı da bu kadar büyük bir göç dalgasının yaratabileceği olumsuz sosyolojik komplikasyonların hiç birini göstermedi. Kampların dışında halkın arasına karışan Suriyelilere kendi insanı gibi sahip çıktı Türkiye halkı. Bu da mülteciye karşı tutumun sadece bir hükümet veya devlet tutumu olmadığını gösterme fırsatı sağladı.

Türkiye’de devlet yönetiminin halkın değerleriyle son derece uyumlu ve paralel olarak gerçekleştiğini en iyi gösteren örneklerden birini oluşturdu bu durum. Çok daha az sayıda mültecinin Avrupa’da bütün siyasi ve toplumsal dengeleri yerle bir ettiğini de gördük. Avrupa’nın şu anda en büyük derdi mülteciler ve bu dertle baş etme tarzı AB’nin bile kaderini belirleyebilecek noktaya gelmiş durumda.

Avrupa’nın bu durumuyla karşılaştırıldığında Türkiye’nin mültecilerle ilgili imtihanında halkıyla, devletiyle, kurumlarıyla büyük bir iftiharla çıktığını herkes kabul ediyor.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sudan’da olanlar da Sudan’la sınırlı değil 24 Nisan 2024 | 205 Okunma Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından 20 Nisan 2024 | 268 Okunma CHP’nin üniversite ufku Tanju Özcan’ınki kadar mıdır? 17 Nisan 2024 | 358 Okunma İslâmcılara azıcık hikmet penceresinden baksak? 15 Nisan 2024 | 402 Okunma Bayramınız cennette olsun! 13 Nisan 2024 | 63 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar