Kur’ân’ı anlamada yöntemin sınırları

Ramazan, ilk ayeti İkra olan Kur’an’ın nazil olduğu aydır. O yüzden Ramazan ayını en iyi ihya etme yolu okumaktır. Yaşadığımız dünyayı okumak, tabiatı, etrafımızı, kendimizi, tarihimizi...

Ramazan, ilk ayeti İkra olan Kur’an’ın nazil olduğu aydır. O yüzden Ramazan ayını en iyi ihya etme yolu okumaktır. Yaşadığımız dünyayı okumak, tabiatı, etrafımızı, kendimizi, tarihimizi okumak… Tabii öncelikle Kur’an’ı bol bol okumak. Kur’an’ı ruhumuzla ve ufkumuzla kaynaştırmak. O kadar ki, tüm meselelere Kur’an penceresinden bakabilmek, Kur’an’ın tuttuğu ışıkla görmeye çalışmak.

Ramazan’ın tezkiye ettiği, arındırdığı, eğittiği bir ruh Kur’an’ı okumaya, kuşkusuz biraz daha yaklaşır. Elbette bu yakınlığın hiçbir zaman mutlak bir garantisi yok. Allah’tan her zaman isabetli bir okuma, anlama ve eylem için de dua etmek lazım. Yoksa Kur’an okumanın tek başına bir fayda vermediğini daha önce söylemiştik. Tekrarlamakta fayda var. Arınmamış bir zihin ve kişilikle, hikmetten uzak, araçsalcı bir yaklaşımla okuduğumuz Kur’an tatmin olamamış hırslarımızı daha tehlikeli hale getirmekten başka bir işe yaramayabilir. Biraz tuhaf, ama gerçek bu.

Kur’an’ı okumaya başka kitapları okumaktan farklı olarak bir ön-hazırlıkla yaklaşmamızda derin bir hikmet vardır. Kur’an’a inanmayanlar için Kur’an sıradan bir metinden farksızdır elbet. Ona yaklaşırken ondan neyi anlayacağı, onda ne aradığına, zeka seviyesine, kişiliğine, niyetine, bilgi birikimi ve yaşanmış tecrübelerine göre değişir. Hepsinden öte kitabı okuyan kişi ondan nasibi neyse onu alır.

Diğer yandan, bir mümin Kitab’a abdest alarak dokunmaya başladığı andan itibaren normal bir kitap okumasından farklı bir anlama veya etkilenme sürecine dahil olmuş olur. Abdestli ve edeple okunan bir kitapla okuyanın ilişkisi bambaşka bir “hermenötik daire” oluşturur. Kitabın Allah tarafından kendisine seslenen bir hitap, kendisini hidayete yönlendiren bir nasihat, bir yol gösterici olduğu bilinci, anlama sürecini başka herhangi bir metinden bambaşka bir düzeye taşır. Burada gerçekleşen anlamayı semantik bir çözümleme düzeyine indirgemek imkansız. Okuyanın uhdesinde, çözümlemeyi bekleyen bir metinden öte, okuyana nüfuz eden, onu etkileyen, uhdesine alan bir sesleniş gerçekleşir.

Kur’an, kendisinin nasıl okunacağına da kendisi karar veren, okuma eylemini (doğrudan ayetler veya Elçi aracılığıyla) düzenleyen bir kitap. Tabii Kur’an’ın bu kararı ve düzenlemeleri kendisine inananlar için geçerli. Yoksa onun Allah’tan insana seslenen bir hitap olduğuna inanmayanlar için bu düzenlemelerin bir bağlayıcılığı yok. Buna rağmen Kur’an’ın bu hitabı nasibi olanları bulup onların kalbine işleyen mucizevi bir etkiye sahip.

Kur’an’ı Allah’ın kelamı ve hitabı olarak kabul edenler ise nasıl okunacağı konusunda Kur’an’ın bu düzenlemelerine de kulak verirler. Mesela, Kur’an’ı sessiz olarak okumak da mümkün ve caiz elbet ama onu bilhassa sesli olarak okumak tavsiye edilmiştir. Bu şekilde okumanın bir hikmeti de okuyan kişinin aynı zamanda kulağıyla onu dinlemesidir. Böylece Kur’an’ı okuyan kişi aynı zamanda Allah adına kendine seslenmiş oluyor. Ağızdan çıkan sesi kulak duyuyor. Okuyan aynı zamanda dinlemiş de oluyor.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından 20 Nisan 2024 | 265 Okunma CHP’nin üniversite ufku Tanju Özcan’ınki kadar mıdır? 17 Nisan 2024 | 356 Okunma İslâmcılara azıcık hikmet penceresinden baksak? 15 Nisan 2024 | 400 Okunma Bayramınız cennette olsun! 13 Nisan 2024 | 63 Okunma Bayram, Gazze, Doğu Türkistan, Sudan ve Gannuşi 10 Nisan 2024 | 106 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar