AB İlerleme Raporu’ndaki büyük gerileme

Avrupa Birliği’nin yayınladığı İlerleme Raporu Türkiye hakkındaki eleştiri dozunu geçmiş raporlara göre dikkat çekecek ölçüde artırmış, eleştiriden ziyade terör örgütleri...

Avrupa Birliği’nin yayınladığı İlerleme Raporu Türkiye hakkındaki eleştiri dozunu geçmiş raporlara göre dikkat çekecek ölçüde artırmış, eleştiriden ziyade terör örgütleri PKK ve FETÖ’nün Türkiye hakkındaki bütün propaganda argümanlarını ve üslubunu takınmış. Türkiye’nin demokrasisine, güvenliğine ve istikrarına karşı düzenlenmiş onca terör saldırısına, darbesine paralel devlet sızmasına tamamen kayıtsız empatiden ve anlayıştan yoksun bir skandal rapor olarak kayıtlara geçmiş oldu. Raporun kendisi, hakkında gerçeklerin tahrifi, terör örgütlerine teslimiyet ve kasıtlı tarafgirlik bakımından rapor tutulmayı hak eden bir rapor. Muhtemel böyle bir rapordaki ilk tespit: AB raporunun üslubunda, gerçekçiliğinde, tarafsızlığında hiçbir ilerleme kaydedilemediği gibi bariz bir gerileme var.

AB’nin Türkiye hakkında veya üyeliğe aday ülkeler hakkında ilerleme raporları tutması işin rutini. Bu rutinin nasıl oluyor da Türkiye aleyhine, Türkiye düşmanlarının bir fırsat alanına dönüşmüş olduğu üzerinde ayrıca durulmalıdır. Ama bu rutine sahip olan AB ile Türkiye ilişkilerinin seyrine bu vesileyle yeniden bakmakta fayda var.

Elli yılı aşkın bir süredir inişli-çıkışlı grafiğe sahip bir ilişkiden bahsediyoruz. Maalesef Ankara Antlaşması ile AB tarafından Türkiye’ye taahhüt edilen uygulamalardan büyük kısmı yerine getirilmemiş olmasına rağmen Türkiye tarihsel bir perspektifle bu ilişkinin kopmaması için sürekli sorumluluk alan taraf oldu.

Türkiye’de AB üyeliği hedefi hükümetler-üstü bir mesele olduğundan neredeyse tüm Cumhuriyet hükümetleri bu konuda adımlar attı. AK Parti iktidarları döneminde bu çabalar en üst düzeye çıktı ve neticede tam üyelik müzakerelerine başlanabildi. Bununla birlikte AB’nin kendi içinde yaşadığı bir takım krizler dolayısıyla Türkiye‘nin “eşit bir ortak” değil “kullanışlı bir siyasal argüman” olarak değerlendirilmeye başlanmasından sonra süreçte aksamalar, kırılmalar başladı.

Bilindiği gibi AB, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Kömür Çelik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nun bir araya getirilmesiyle ortaya çıktı. 1965’te imzalanan bir antlaşma ile ortak bir takım mekanizmalara kavuşan bu üç örgüt 1991 Maastricht Antlaşması ile birleştirilerek AB’nin üç sütunundan birisini oluşturdular.

Örgütün bu şekilde kendini revize etme ihtiyacı hissetmesinin kökenleri aslında Soğuk Savaş’ın bitmesiyle de ilgiliydi. Zira bu yapılar esasen Bayı Avrupa ülkelerinin ekonomik işbirliği teşkilatları olarak tasarlanmışlardı ve savunmaları neredeyse tamamen NATO güvencesine bırakılmıştı.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sudan’da olanlar da Sudan’la sınırlı değil 24 Nisan 2024 | 202 Okunma Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından 20 Nisan 2024 | 267 Okunma CHP’nin üniversite ufku Tanju Özcan’ınki kadar mıdır? 17 Nisan 2024 | 357 Okunma İslâmcılara azıcık hikmet penceresinden baksak? 15 Nisan 2024 | 402 Okunma Bayramınız cennette olsun! 13 Nisan 2024 | 63 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar