Mevsil Musul kavşak

Bin dokuz yüz kırk bir yılında Nusaybin’de doğduğunda dünya, İkinci Cihan Harbi’nin içinde sonu belirsiz bir boğazlaşmanın henüz başındaydı. O dönemin teknolojisiyle yarım, bilemedin bir...

Bin dokuz yüz kırk bir yılında Nusaybin’de doğduğunda dünya, İkinci Cihan Harbi’nin içinde sonu belirsiz bir boğazlaşmanın henüz başındaydı. O dönemin teknolojisiyle yarım, bilemedin bir günlük uzaklıktaki Musul, Sasani Asur Bizans yönetimlerinin ardından kısa sürede, yedinci asrın ortasında hızla büyüyen İslam’ın erken topraklarından biri oldu. Ardından Emeviler Abbasi Hamdani Ukayliler Büveyhiler Mervaniler az biraz Fatımiler sonra Selçuklular Zengiler derken Selahaddin Eyyübi’ye tabi oldu. Böylece Hittin Zaferi ve Kudüs fethinde de büyük yararlılık gösterdi. Moğol fırtınasından kaçamayan şehirde şimdi hüküm sürme sırası İlhanlı, Celayirli, Timurlu ve ardından Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevilere gelmişti. Nihayet, 1571’den Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Aslında savaş bittiğinde hâlâ Türklerin elinde olan, ancak savaş sonrası Mondros’taki işgallere kapı açan muğlak maddenin kötüye kullanılmasıyla İngiliz hakimiyetine geçen Musul aynı zamanda Misak-ı Milli sınırları içindeydi ve Lozan’da kimde kalacağı belirlenemedi. Sahip olduğu petrol nedeniyle üzerindeki pazarlıktan da ısrardan da vazgeçmeyen İngiltere, zaten etki ve baskısını hissettirdiği Milletler Cemiyeti’nde bölgenin Irak’ta kalmasına dair yine baskıyla hazırlattığı raporu kabul ettirerek 26 Mayıs 1926’da Musul’un Türkiye’den koparılıp elinin altındaki Irak’ta kalmasını sağladı.

Böyle olması hiç şaşırtıcı değildi çünkü daha Osmanlı’ya savaş ilân ettiği 5 Kasım 1914 Perşembe günü hemen Şattülarap’a asker çıkarmıştı İngiltere. Bölgede hızlı ilerlediler, sonra Çanakkale’nin ardından bu sefer Kut’ta büyük ve kendileri için utanç verici bir esaretle sonuçlanan mağlubiyete uğradılar ve iki yıl sonra bütün yenilgilerinin intikamını alan savaşın nihai kazananı olmayı başardılar.

Ama savaştan en büyük beklentilerinin Boğazlar, İstanbul ve hem petrol hem Hindistan yolunun güvenliği nedeniyle Arap coğrafyası üzerindeki hakimiyetleri olduğu ilk günden beri belliydi.

Kadir Enişte’nin doğduğu 1941 yılında Musul’un bağlı olduğu Irak, İngilizlerin ikinci kez işgaline sahne oluyordu.

Doğduğu yere kuş uçuşu bir saatlik Musul’a doğru değil, hayat direksiyonu onu batıya, Ankara’ya getirdi. Hayatını hemşehrilerinin bazıları gibi kaçakçılıkla değil, bileğinin hakkıyla, şoförlükle kazandı. Çocuklarını böyle okuttu, “adam” etti. Bugünün de döneminin de efsane arabalarından 56 Chevrolet’sinin tıpkı şimdiki cd çalarlar gibi bir pikabı vardı, Türkçe, Kürtçe, Arapça türkülerden zengin plak koleksiyonu sabahtan akşama kadar çalar dururdu sırayla. Nuri Sesigüzel de çalardı muhtemelen Kerkük türküleri de. Ezgilerden çok o pikap ve yandan kollu otomatik vitesi aklımda kalmış çocuk hafızamdan.

Babası, muhtemelen Ankara Ulus’taki eski Meclis binasındaki Lozan’la ilgili tartışmaları izlemişti gazetelerin yazdığı kadar. Çoğu gizli celsede yapılan o konuşmaları gazeteler ne kadar verebildiyse artık. Şimdi torunları, yeğenleri çoktandır kamuya açılmış o tutanakları okuyabiliyor oysa. Tam 94 yıl önce her türlü eleştirinin, en sert sözlerin havada uçuştuğu o celselerde hem de en çok Kürt kökenli vekillerin “Musul’suz yaşanmaz… sonra büyük dert olur” diyerek hükümete yakınmalarını görebiliyorlar. Musul derken, otomatikman Süleymaniye ve Kerkük’ün de kast edildiği, öyle anlaşıldığı yıllar.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Elde var bir 12 Ocak 2018 | 174 Okunma Karmaşık gibi ama değil 09 Ocak 2018 | 1.452 Okunma Otomatik cihazlar ve zihnimiz 05 Ocak 2018 | 2.375 Okunma Yarım trilyonluk oyuncak galerisi 19 Aralık 2017 | 2.462 Okunma Yahudi cep telefonu 15 Aralık 2017 | 261 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar