Yüzlerine bakmaya yüzüm yoktu

“Yüzlerine bakmaya yüzüm yoktu. Hayat nasıl da hallaç pamuğu gibi savuruyordu beni...”   Bir tarafta benden başka aileden kimsenin bilmediği bir evladımın olması... Vermem gereken karar çok önemliydi....

“Yüzlerine bakmaya yüzüm yoktu. Hayat nasıl da hallaç pamuğu gibi savuruyordu beni...”
 
Bir tarafta benden başka aileden kimsenin bilmediği bir evladımın olması... Vermem gereken karar çok önemliydi. Sonunda kendisine telefon etmeye karar verdim. Biraz cesur olmalıydım.  Zeycan’ın sesini duyduğumda heyecandan nasıl titrediğimi bilemezsin. Zeycan evlenmek üzere olduğunu söylüyordu. Bu evliliğin çocuklarına bakabilmek için mantık evliliği olacağını söylüyordu. İki iken şimdi üç çocuğa bir baba gerekli diyordu.
Ben de ona hâlâ kendisini sevmekte olduğumu ama evlendiğimi, eşimle çocuğumla mutlu bir yuvam olduğunu söyledim.
Telefonda ikimiz de ağladık. Çaresizliğimize ağladık. Zeycan’dan olan çocuğumu görürsem ondan bir daha ayrılamayacağımı düşünerek İstanbul’a Zeycan’ı çocuğumu görmeye gitmeme kararı aldık.
Bu olaydan sonra bir yıl geçmişti ki bir gün gazetede gördüğüm haber beni derin acılar içinde kahretti… Zeycan boşanmak üzere mahkemeye başvurmuştu. Kocası Zeycan’ın kolunu kırmıştı. Mahkeme koridorlarında alçılı koluyla Zeycan’ın resmini çekmişlerdi. Çocukları eteğinden tutmuşlar ağlaşıyorlardı.
Dayanılacak gibi manzara değildi gördüklerim. Son duruşmaya ben de İstanbul’da katıldım. Zeycan’ı yıllar sonra ilk o duruşmada gördüm. Zeycan’ım çökmüş on yaş birden yaşlanmış gibiydi ama yine de benim gözümde dünya güzeliydi…
Herkesten önce duruşma salonundan çıktım. Amacım onu kapıdan çıkarken görüp konuşmaktı. Fakat medya mensupları Zeycan’ın peşini bırakmıyorlardı. Birbiri ardına patlayan flaşlar uzatılan mikrofonlar yüzünden Zeycan yüzünü kapatmak zorunda kalmıştı. Adliye kapısı önünde bir taksiye bindi. Ben de başka bir taksiye binerek öndeki taksiyi takip etmesini istedim. Kartal’da bir gecekondunun önünde durdu taksi. Zeycan daha evinin kapısını açmadan yakalamıştım onu. Beni ansızın karşısında görünce ne yapacağını şaşırdı. Yüzünde güller açtı. Tek kolunu boynuma doladı:
“Beni bırakma ne olur?” dedi. Bana çocuğumu gösterdi:
“Senin babası olduğunu bilmesin böylesi daha iyi olur” dedi.
Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Oğlum erkek olmasına rağmen tıpkı Zeycan’a benziyordu. Bir miktar para bırakarak ayrıldım. Bir şey söylemeye yüzlerine bakmaya yüzüm yoktu. Hayat nasıl da hallaç pamuğu gibi savuruyordu beni… Ben içimdeki fırtınalarda boğuluyorum… 
Sedat bu olayları anlatalı bir yıl oldu neredeyse. Kırmadan incitmeden umarım bir çıkış yolu bulur...
            Rumuz: “Nöbetçi Şair”
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Günümüzde yaşanmış hatıralar 25 Mart 2024 | 98 Okunma Köyde market tavuğu mu? 05 Ocak 2024 | 142 Okunma İlle vatan ille vatan 04 Ocak 2024 | 68 Okunma "Köylüme selam söyle" 03 Ocak 2024 | 92 Okunma İlaç gibi sohbet 02 Ocak 2024 | 121 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar