"Aracın plakası belli mi?"
“Yüreği yaralı aile, ister istemez olayı karakola bildirir. Olayı gören annenin ifadesi alınır...” Babasının arabasıyla izinsiz dolaşırken bir çocuğa çarpan on yedi yaşındaki Halit...
“Yüreği yaralı aile, ister istemez olayı karakola bildirir. Olayı gören annenin ifadesi alınır...”
Babasının arabasıyla izinsiz dolaşırken bir çocuğa çarpan on yedi yaşındaki Halit, çocuğun ağır yaralanmasına sebep olur ama kendisini çocuğun annesinden başka kimse görmemiştir.
Der ki kendi kendine: “Ne yapayım, oldu bir kere. İnşallah çocuk ölmemiştir. Eğer suçlu olarak ortaya çıkarsam, benim hayatım kayar! Nasıl olsa beni kimse görmedi. Kimseye söylemeyeyim bari!”
Bu kararını da soğukkanlı bir şekilde uygulamaya başlar. Gerçekten hiçbir şey olmamış gibi, aracı getirir aldığı yere park eder. Hiçbir şey olmamış gibi sokağa çıkar…
Ailesi, ara sıra arabayı alıp şöyle bir dolaşıp gelen oğullarına alışkın olduğu için bu hareket aileye sıradan bir şey gelir…
Yaralı çocuğun ailesi ise yerleşim birimi olarak şehrin dış kesiminde olduğu için, asayiş bakımından jandarmaya bağlıdır. Yüreği yaralı aile ister istemez olayı karakola bildirir. Olayı gören tek kişi olarak annenin ifadesi alınır:
Anne, aracın rengini söyler ama markasını bilemez. Plakasını da “ya şu rakamdı ya şu” gibi kayda geçecek şekilde kesin söyleyemez. Dolayısıyla zapta geçen ifadede, çocuğa çarpan şahıs, bir bakıma "sarı çizmeli Mehmet Ağa"dır.
Der ki jandarma: “Acınızı paylaşıyoruz. Bütün bilgileri ve ihbarları değerlendirecek ve suçluyu yakalamaya çalışacağız...”
Aileye verilen cevap ister istemez bu olmuştur. Ne acıdır ki, aracın çarptığı çocuk da kurtarılamamıştır. Allah kimsenin başına vermesin… Aile yavrularının ölümüne mi yansın, suçlunun bulunup da cezalandırılamadığına mı?..