Ekonomide zorlu tablo

SEÇİM sonrası siyaseti yönetecek iktidar kim olursa olsun önündeki gündemde şu vardı: El atılması gereken zorlu bir ekonomik gündem.Bu da seçim öncesinde arızi ya da yapay biçimde birilerinin...

SEÇİM sonrası siyaseti yönetecek iktidar kim olursa olsun önündeki gündemde şu vardı: El atılması gereken zorlu bir ekonomik gündem.

Bu da seçim öncesinde arızi ya da yapay biçimde birilerinin şişirmiş olduğu bir durum değil. Zorlu gündemin tanımı da şu: son 10 yılın en yüksek enflasyonu içinde ekonomik durgunluk, daralan dış kredi ve finansman, reel kesim şirketlerinin derinleşen borç çevirme sorunları.

Seçim öncesinde kur ve faiz artışı ve halı altında biriken enflasyonu, seçim taahhütleri ile yükselen ilave bütçe harcaması masanın üzerinde duruyor. Seçim öncesinde yapılan “Bu işten IMF’li mi IMF’siz mi çıkılır?” tartışmaları hiç de yersiz değildi.

Doğrusu seçim kazanan siyasetçiler için yeni dönem ekonomide epey zorlu bir dönem olacak. Çünkü bugüne kadar olmadığı kadar kolaylaştırıcı nitelikte olan “saha koşulları” eskisi gibi değil artık. Seçim sonrasında reform vadeden iktidarın 9 ay sonraki yerel seçime kadar bunu hayata geçirmesi de zor görünüyor. Kaldı ki “sakal-bıyık” arasına sıkışmış akaryakıt fiyat sübvansiyonu askıda duruyor; ya ÖTV kaybı ve ilave borçlanma ya da zamları pompaya yansıtmak gibi tercihler yapılması gerekecek.

Bugünden sonra, her kamu kaynağı ile verilecek ekonomik desteğin bütçeye ilave yükü olacak ve “artan borç oranı” tartışılacak. Kaynak ve dış borçlanma imkânları ile bunun artan maliyeti baraj gibi önümüzde olacak. Bir yıllık dış kaynağın en ucuz maliyeti yüzde 5, bunun TL’ye çevirip banka kredisi olabilmesi için geldiği nihai TL maliyeti en düşük yüzde 24.

Türkiye yeni bir hikâye çıkarmazsa siyasi platformu normalleştirmezse ekonomide “kendi yağı ile kavrulma” bile olanaklı değil. Bu tabloda son 10 yılda milli gelirin yüzde 30’u kadar borç yükü artıran özel kesim şirketlerinin bankaların kapısındaki borç yapılandırma kuyruğu kalabalıklaşacaktır. Bunun da sürdürülebilirliği yok.

Seçim sonrasında ekonomi politikasının öncesindeki gibi yönetilmesi mümkün değil. Hem uluslararası konjonktür değişti hem de Türkiye’nin sorunları daha belirgin biçimde su yüzüne vurmaya başladı. Kim kazanırsa kazansın ekonomideki bu tablo ile karşı karşıya idi.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kur, piyasa ve merkez bankası bağımsızlığı 13 Temmuz 2018 | 692 Okunma Bütçe hakkı yetim kalmasın 10 Temmuz 2018 | 311 Okunma Yolları çatallanan bahçe 06 Temmuz 2018 | 341 Okunma Seçim bitti geçim sınavı başlıyor 03 Temmuz 2018 | 279 Okunma Küresel yokuşta pahalı bir bedel 29 Haziran 2018 | 337 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar