Kur, piyasa ve merkez bankası bağımsızlığı

TÜRKİYE’de döviz piyasası görece derin bir piyasadır.Günlük ortalama 10 milyar dolara yakın bir işlem yapılır. Bunun da en büyük ağırlığı yüzde 57 payla bankaların müşterileri...

TÜRKİYE’de döviz piyasası görece derin bir piyasadır.

Günlük ortalama 10 milyar dolara yakın bir işlem yapılır. Bunun da en büyük ağırlığı yüzde 57 payla bankaların müşterileri ile yaptığı işlemlerden oluşur. Bu işlemler, ticari şirketler ve bireylerin işlemleridir. Bankaların yabancı banka ve kuruluşlarla yaptığı işlemlerin payı ise yüzde 37’dir.

Bu işlem hacmi ile bir ya da birkaç oyuncunun döviz kurlarını manipüle etmesi, “kurları fırlatması” olanaklı değildir. Türk Lirası, dalgalı kur rejimine geçildiği 2001’den bu yana dünya piyasalarında 24 saat işlem gören bir paradır. En sığ piyasa derinliği Asya-Pasifik zaman diliminde olsa da küçük bir işlemle kurlar dalgalansa da Avrupa zaman dilimine girilip piyasa derinliği oluştukça kur olacağı yere gelir. Bu yüzden “küçük bir işlemle manipüle edildi, orada kaldı” doğru bir önerme değildir.

Son birkaç gündür döviz kurları ve faizde yükseliş, hisse senedi piyasasında düşüşler görülüyor. Bunun ana nedenlerinden biri, yabancı yatırımcıların çıkmaya devam etmeleri; arkasında yatan neden de ekonominin sert inişe doğru yol alması.

Yabancılar “çıkışa yöneldikçe” döviz piyasası gibi derin olmayan tahvil piyasasında likidite bulamıyorlar. Piyasada alıcı bulamıyorlarsa daha yüksek faizden (düşük tahvil fiyatından) satmak zorunda kalıyorlar. Bu yüzden de tahvil faizleri yükseliyor. Tahvil satışından gelen TL ile döviz alıp çıkıyorlar. Yine aynı şekilde Türkiye’deki mali yatırımlarını azaltmak isteyen ya da tahvil faizleri yükseldikçe, bankaların bilançolarına olası hasarları hesaba katan hisse senedi yatırımcıları ile sert iniş senaryosunu satın alan yatırımcılar Borsa’da hisse satışına geçiyorlar. Asıl sorun şurada; ülkeye gelirken alkışladığımız, “Türkiye’ye güveniyorlar” başlıkları ile karşıladığımız yatırımcılar şimdi çıkarken, oluşan piyasa parametrelerini “bize operasyon çekiyorlar” diyerek komplo kuramı yazılmasında, “ne yapmalıyız” sorusuna odaklanmamakta.

Eğer ekonomi yönetimi de bu kuramlara prim veriyorsa geride kalan ya da potansiyel yatırımcılar da “sorunlara doğru tanı koyamayan, bunları çözemez” sonucuna gelip, yatırım fikrinden uzak kalıyor. Kaldı ki bir süredir bozulan dengelere müdahale geç geldiği için; iş giderek “yatırım fırsatlarından”, “kredi ve risk fiyatlamasına” dönüşüyor. Yani Türkiye’ye ayrılan fon tahsisatı küçülüyor. Bunun fon akışlarını daha da daraltacağı hesaba katılmalı.

Önceki gün açıklanan mayıs ayı ödemeler dengesi bilançosu bize şunu söylüyor; mayısta Türkiye 5.8 milyar dolar cari açık verirken ülkeye gelen finansman sadece 331 milyon dolar olmuş. Aradaki fark ise rezerv kaybı ve yerleşiklerin yurtdışı mevduatlarıyla karşılanmış. Verilerden görülüyor ki yabancı yatırımcıların portföy yatırımlarındaki kanama devam ediyor. Mayısta net çıkış 1 milyar dolar olurken, şubattan bu yana her ay devam eden çıkış 4 milyar dolara yaklaşmış.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kur, piyasa ve merkez bankası bağımsızlığı 13 Temmuz 2018 | 698 Okunma Bütçe hakkı yetim kalmasın 10 Temmuz 2018 | 312 Okunma Yolları çatallanan bahçe 06 Temmuz 2018 | 342 Okunma Seçim bitti geçim sınavı başlıyor 03 Temmuz 2018 | 279 Okunma Küresel yokuşta pahalı bir bedel 29 Haziran 2018 | 337 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar