Enflasyon baskılarındaki sıçramanın arka planı

Bu hafta başında açıklanan Mayıs ayı enflasyon rakamları, olumlu düşünmeyi nerede ise olanaksızlaştıran bir görünüm sergiliyor. Zira bu aşamadan sonra enflasyon ile mücadeleye kararlı bir şekilde...

Bu hafta başında açıklanan Mayıs ayı enflasyon rakamları, olumlu düşünmeyi nerede ise olanaksızlaştıran bir görünüm sergiliyor. Zira bu aşamadan sonra enflasyon ile mücadeleye kararlı bir şekilde öncelik vermenin veya tepkisiz kalarak aynı şekilde devam etmenin olası yan tesirlerinin, katlanılabilir düzeyin üzerine çıkmaya başladığını hesaba katmak gerekiyor. Her iki olasılıkta da, ekonomik olanların yanı sıra sosyal ve siyasi beklentiler olumsuzlaşmayı sürdürebilir. Bu açmaz kırılganlık algısının güçlenmesine sebep oluyor ve güven bunalımını derinleştiriyor.

Başka bir deyişle, ağırlaşmış sorunlar ve ciddi boyutlara ulaşmış dengesizlikler nedeniyle piyasa mekanizmasının çözüm üretmekte tıkandığı bir süreçle karşılaşmış durumdayız. Finansal piyasaların, beklenti yönetiminden medet uman abartılı varsayımları bu temel gerçeği görmezden gelmeye devam ediyor. Küresel koşullardaki olumsuzlaşmayı ve risk alma isteğindeki çoraklaşmayı dikkate almadan, yapısal reform söylemlerine ve bunlara dayalı tasarımlara ilişkin beklentilerden mucize umarak herkesi ayakta uyutabileceklerini sanıyorlar!

En azından denenmesini ısrarla talep ediyorlar!

Son iki yıldır çift haneli oranlarda dalgalanan yıllık enflasyonun sebebini, sadece bu dönemin uygulamalarında aramak akılcı değildir. Yaklaşık on beş yıldır ayağımızı yorganımıza göre uzatmıyoruz ve her türlü aşırılığı zorluyoruz; sürdürülebilir olmayan küresel koşullar ve geleneksel olmayan kısa vadeli politika tasarımlarının bu anormalliğe sebep olduğunu, fakat 2011 yılı sonrasında koşulların hızlanan bir şekilde değişmeye başladığını unutuyoruz. İhtiyacımızın çok üzerinde yabancı kaynak girişi olurken, döviz kurları-enflasyon-faizler üçlüsü geriliyordu; değişen durum nedeniyle yeterli kaynak girişi olmuyor ve olmayacak, ne yaparsak yapalım söz konusu üçlü muhtemelen dönüşümlü olarak yükselmeye devam edecek.

Türkiye, işsizliği artırmadan büyümeyi başaramaz

Türkiye Ekonomisi, hem net borç demeyi ve hem de mevcut yaşam standardını koruyarak işsizliği artırmadan büyümeyi başaramaz. Mevcut yaşam standardının korunması, döviz kurları ve faizlerde yükseliş olmayacak şekilde dış borçlanma ihtiyacının karşılanabilmesini ve uluslararası yükümlülüklerdeki kontrolsüz artışa tüm kesimlerin kayıtsız kalmasını gerektirir; bu olasılık geri dönmemek üzere sıfırlanmıştır. Net dış borç ödemesinin düzenli olarak yapılabilmesi ise, herhangi bir istikrarsızlığa sebep olmadan yaşam standardının çok ciddi bir şekilde aşağı çekilmesini gerektirir; insanların yaşam standardındaki çöküşü tepkisiz bir şekilde kabullenmesi pek mümkün değildir, fiyat istikrarsızlığının giderek büyümesi kaçınılmazdır.
Artık yeterli ve gerekli olan kadar yabancı kaynak girişi olmayacak ise, kaynak sıkıntısı artacaktır; sonuçta döviz kurları ve faizler yükselecektir. Ekonominin daralması ve işsizliğin artmasının, faizlerin sert bir şekilde yükselmesinden mi, yoksa döviz kuru ve enflasyonun artmasından mı kaynaklandığı orta vade açısından pek te önemli sayılmaz. Şekli ne olur ise olsun ekonomik daralma, kamu kesimi ve mali sektörü süratle yıpranır; ne fiyat, ne de finansal istikrardan bahsetmek mümkün olmaz.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Fiyatlama davranışları ve zorunlu değişim 23 Şubat 2019 | 284 Okunma Bunalım var dengelenme yok! 16 Şubat 2019 | 276 Okunma Kredi mekanizmasi çalışmıyor ve ekonomi boğuluyor! 27 Eylül 2018 | 672 Okunma İyimser olmayı zora sokan küresel olumsuzluklar! 25 Eylül 2018 | 271 Okunma Küresel koşullar ve olumsuzlukların artan bulaşıcılığı 20 Eylül 2018 | 422 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar