Ölüm Sessizliğinin Adı Bahar
İstanbul Şişli’de, Bahar Aksu isimli bir kadın, silahla vurularak öldürüldü. Bir kadın daha boşanmayı kabul edemeyen eski eşi Rüstem Elibol tarafından güpegündüz insan içinde...
İstanbul Şişli’de, Bahar Aksu isimli bir kadın, silahla vurularak öldürüldü. Bir kadın daha boşanmayı kabul edemeyen eski eşi Rüstem Elibol tarafından güpegündüz insan içinde öldürüldü.
Bir kadının daha yaşam hakkı elinden alındı. Bir kadının ölümü haber sitelerinde kısacık yer buldu. Bir kadının ölümü sosyal medyada birkaç gün konuşuldu, ardından gündem değişti. Ama Bahar Aksu’dan geriye kalan sessizlik, aslında büyük çığlıktı. Çünkü bu sessizlik, Türkiye’de her geçen gün artan kadın cinayetlerinin nasıl sıradanlaştığını gösteriyor.
Bahar Aksu'nun ölümü, ne bireysel bir "öfke patlaması", ne de “kıskançlık krizidir”. Bu, sistematik bir sorun olan kadın cinayetlerinin bir parçasıdır. Kadın cinayetleri, ataerkil düzenin bir sonucudur; kadını ikincil gören, bedenini ve hayatını denetim altına almak isteyen zihniyetin en uç, en yıkıcı haliyle tezahür etmesidir.
Toplumsal Cinsiyet ve Ataerkillik
Sosyolojik açıdan bakıldığında, kadın cinayetlerinin temelinde toplumsal cinsiyet rolleri yatmaktadır. Küçük yaşlardan itibaren erkeklere güç, hâkimiyet ve sahiplik öğretilirken, kadınlara itaat, sabır ve sessizlik aşılanmaktadır. Erkek, ilişkiyi bitirmeyi kendine hak görürken; kadın bunu yaptığında "cezalandırılması gereken" biri haline gelmektedir. Bu durum, sadece bireysel değil, kültürel düzeyde de pekiştirilmektedir.
Kadına yönelik şiddeti besleyen bu kültürel yapı, televizyon dizilerinde, gündelik dilde, atasözlerinde, aile içi eğitimde ve hatta kimi zaman mahkeme kararlarında kendini göstermektedir.