Bavula Sığan Ceset, Sisteme Sığmayan Vicdansızlık
İstanbul’da bir kadın daha öldü. Bavula konup atıldı. Adı Ayşe Tokyaz’dı... Hatay’dan geldi, hayalleriyle ve bavuluyla. Üniversiteye başladı, hayatın merkezine kendini koydu. Ama bir adamın...
İstanbul’da bir kadın daha öldü. Bavula konup atıldı. Adı Ayşe Tokyaz’dı... Hatay’dan geldi, hayalleriyle ve bavuluyla. Üniversiteye başladı, hayatın merkezine kendini koydu. Ama bir adamın karanlığında, bir sistemin körlüğünde nefessiz kaldı.
Ayşe, bir zamanlar polis amiri olan ama insanlıktan istifa etmiş Cemil Koç’un ağına düştü. Evlilik vaadiyle başladı her şey. Sonrası, klasik Türkiye gerçeği: Psikolojik baskı, fiziksel şiddet, tehdit. Kadın susar, adam saldırır, çevre görmezden gelir. Son perde: Ölüm.
O gün Ayşe yine dayak yedi. Bu sefer kapıda ikizi Esra vardı. Yardıma gelmişti. Ama içeride bir erkek, Ayşe’nin gitmesine izin vermedi. Gitmesine değil, yaşamasına izin vermedi. Esra, kardeşinin cansız bedeniyle baş başa kaldı. Ayşe öldü… Cemil bavulu aldı, içine Ayşe’yi koydu. Ve şimdi bize “merdivenden düştü” diyor.
Hiç utanmadan, sıkılmadan… Uyuşturucuymuş, kaza olmuşmuş... Peki o zaman neden bir ambulans değil de bir bavul? Neden 500 bin lira karşılığı cesedi yok etmek için iş birliği?
Cemil Koç’un eski sevgilisi Ece de “düşmüştü.” Aynı adam. Aynı hikâye. Aynı yalan. O dosya kapatıldı, katil ellerini yıkadı, yoluna devam etti. Adalet mi? Uygulanmadı.
Bir kadının cesedi bavula sığıyorsa, bu ülkede en büyük suç, “geç kalan adalet”tedir.