Kozmik takvim

“Adını artık kimsenin anmadığı çileli yazar Mahmut Yesari’nin ‘Bahçemde Bir Gül Açtı’ romanı, su sineklerinin sadece bir tek gün yaşadıklarını söyleyerek biter. Su sinekleri bir...

“Adını artık kimsenin anmadığı çileli yazar Mahmut Yesari’nin ‘Bahçemde Bir Gül Açtı’ romanı, su sineklerinin sadece bir tek gün yaşadıklarını söyleyerek biter.
Su sinekleri bir tek gün yaşarlar, kelebekler ise altı, yahut en fazla on gün... Bizimkine oranla ne kadar kısa bir yaşam değil mi?
Kaplumbağalara, kargalara, fillere, timsahlara göre bizim yaşama sürecimiz de bir hayli minüsküldür. Dişini sıkıp yüz yaşını geçmiş kaç insan vardır ki dünyada... Alt tarafı bilemediniz otuz bin gün ya yaşıyor, ya yaşamıyoruz... Nedir ki otuz bin gün?.. Saat hesabına vurursanız da yedi yüz bin saat...
Bir de kozmik takvim var.
‘Büyük bum’ denilen ve evrenin oluşumunu sağlayan dev patlamanın başlangıç olarak alındığı kozmik takvim...
‘Büyük bum’dan günümüze kadar geçmiş olan on beş milyar yıl, kozmik takvimde bir tek yıl sayılmaktadır.
Kozmik takvimde bir tek gün, kırk milyon yıla eşittir. Bir dakika ise otuz bin yıla...
İnsanın dünyada ortaya çıkmasından bu yana geçtiği sanılan iki milyon yıl, kozmik takvimde bir saat bir çeyrek olarak değerlenmektedir.
Kozmik takvime göre İsa’nın doğuşundan bu yana da sadece dört saniye geçmiştir.
Günlük yaşamın sıkıntılarından bunaldığınız anlarda, bizim yerel takvimin bücürlüğünü kozmik takvimle bir kıyaslayıverin...
Ve düşünün ki kozmik takvimin ölçülerine göre bir saniyenin ancak altıda biri kadar, yani ancak on salise yaşıyorsunuz...
Uykuda gördüğünüz en uzun düşlerin de uzunluğu daha fazla değildir.
Ve kozmik takvime göre tüm yaşamınız, uykudaki bir tek düşünüz kadardır. Üstelik yaşamınız dahi belki bir başka düştür.
Kozmosla daha çok özdeşleştiğimiz zaman, ola ki bizim mahut takvimin yerini de kozmik takvim alacaktır...
O evreye geldiğimizde:
‘- Bizim evlilik üçüncü salisesine girdi’ diyeceğiz...
Öğretmenler ortaçağın iki saniye sürdüğünü anlatacaklar.
Belki yaşamımız da bir hayli uzayıp beş yüz yıla yani bir saniyeye çıkacak.
Dört milyar yıl, yani kozmik takvimle üç ay yaşayabilseydik, otuz bin yıl gerçekten bir tek dakika gibi gelecekti bize... Bunu şimdilik kıvıramayacağımıza göre kozmosun ölçülerine oranla on salise yaşasak da bu bize hep seksen yıl gözükecek...
Ve eksi sonsuzla artı sonsuz, bizim bulunduğumuz sıfır noktasına göre daima eksi ve artı sayılacak...”

***

Çetin Altan bu yazıyı, aynı başlık altında 20 Ekim 1981’de yazmış. Onun “Şeytanın Gör Dediği” köşesinden o yıllarda habire keserek saman kâğıtlar üzerine yapıştırıp sonra da ciltlettiğim yazılarından kendi ürettiğim kitabın sayfaları arasında bulup tekrar okuma ihtiyacı duydum bugün...
Malûm, Referandumla yatıp kalktığımız ve bir “Evet-Hayır” kıskacına toplumca sıkıştırıldığımız bir zaman kesitindeyiz.
Ve referandumun ister “evet”, ister “hayır” densin, her halükârda herkesçe bir şekilde “milat” addedildiği kesit bu.
Hepimize öyle ya da böyle yeni bir geleceğin biçileceği ileri sürülen “hayati” bir kesit...

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kalacak bir türkü söyler gideriz 10 Eylül 2018 | 3.889 Okunma Kovboylar yetmez, kotu da yasaklayın! 05 Eylül 2018 | 3.532 Okunma Betona tapanların mabedi yapıldı 03 Eylül 2018 | 3.671 Okunma Bir insanlık ibadeti: Cumartesi Anneleri 20 Ağustos 2018 | 153 Okunma ‘Eşkıya’nın namusu Deniz’den soruldu! 15 Ağustos 2018 | 2.553 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar