İki farklı tavır
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, beklendiği üzere ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirdi. Başkent Riyad’da Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la görüşen Şara ve beraberindeki heyet, ardından Mekke-i Mükerreme’ye geçerek umre ibadetini ifa etti. Suudi yönetimi, özel ihtimam gösterdiği bütün yabancı konuklara yaptığı jesti Şara için de tekrarladı: Kâbe-i Muazzama’nın kapısı açılarak Şara ve ekibine içeride namaz ve dua imkânı sağlandı. Ortadoğu’nun yakın tarihini dikkatle izleyenler,
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, beklendiği üzere ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirdi. Başkent Riyad’da Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la görüşen Şara ve beraberindeki heyet, ardından Mekke-i Mükerreme’ye geçerek umre ibadetini ifa etti. Suudi yönetimi, özel ihtimam gösterdiği bütün yabancı konuklara yaptığı jesti Şara için de tekrarladı: Kâbe-i Muazzama’nın kapısı açılarak Şara ve ekibine içeride namaz ve dua imkânı sağlandı.
Ortadoğu’nun yakın tarihini dikkatle izleyenler, elbette şu önemli soruyu sormaktan kendilerini alamadılar: Suudi Arabistan, Mısır’da 2011’den sonra iktidara gelen Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’na göstermediği yakınlık ve sempatiyi Ahmed Şara’ya niçin gösteriyordu? Üstelik dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî de ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yapmışken…
Hem yaşanan gelişmelerin seyri hem de bölgenin iç dengeleri açısından bakıldığında, Riyad’ın sergilediği iki farklı tavrın arkasında şu sebeplerin bulunduğu tahmin edilebilir:
*Suriye’de Baas rejiminin düşüşünden sonra bölgede İran’dan boşalan yeri doldurmaya çalışan Suudi Arabistan, elini çabuk tutmak istiyor. Mısır’da ise böyle bir “boşluk” söz konusu değildi. Aksine, ordunun mutlak şekilde hâkim olduğu bir sistemde, yeni yöneticilerin sivil siyaset yoluyla iktidara gelmeleri, o zamana kadar kurulan iç dengeleri ciddi biçimde sarsmıştı.
*Suriye’de değişimin silahlı kadroların yönetime el koyması biçiminde gerçekleşmesi, söz konusu kadroları sistemin tek baskın gücü haline getirdi. Hal böyle olunca, Suriye’de işbirliği yapılacak tek odak, yeni yöneticilerdi. Mısır’da ise, Müslüman Kardeşler’i desteklemek, doğrudan doğruya ordunun karşı cephesinde konumlanmak anlamına gelecekti.
*Ahmed Şara ve ekibi, İdlib’de yönetim tecrübesi kazanmış olarak iktidara geldi. Şam’ın dengeleri bambaşka olsa da, İdlib’de uygulamaya konan idarî model, Şara ve arkadaşlarına çok ciddi tecrübe kazandırmıştı. Müslüman Kardeşler ise 1950’lerden itibaren “yasaklı” durumda bulunduklarından ve sistemden tümüyle dışlandıklarından, siyaset ve iktidar tecrübeleri yoktu. Mısır gibi -aynı zamanda İsrail’le barış anlaşması imzalamış- önemli bir ülkenin idaresi, tecrübesiz kadroların eline bırakılmak istenmedi.
* Suriye’de yeni yönetim, bölge ülkelerinin hepsiyle uyumlu ve dengeli ilişkiler kurmak istiyor. Dolayısıyla ajandasının ilk sırasında, harabeye dönmüş bir ülkenin her boyutta imarı var; “ideoloji ihracı” gibi bir önceliği ve hatta böyle bir hedefi bulunmuyor. Mısır’da ise, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın fikrî ve ideolojik arka planının İslâm coğrafyasının farklı ülkelerine sirayet etmesi ihtimali vardı.
*Ahmed Şara, “silahlı grup lideri” parantezine alınabilecek kadar basit bir şahsiyet değil. Suriye’de uzun yıllar dışişleri bakanlığı yapan meşhur Faruk Şara ile aynı aileden. Şara sülalesinin siyaset ve iş dünyasıyla güçlü bağlantıları var. Ahmed Şara’nın eşi Latîfe Durûbî de Humus’un önemli ailelerinden birine mensup. Durûbîler, ta Osmanlı döneminden beri eşraftan sayılan bir aile. Buna karşılık, Müslüman Kardeşler içinde Mısır’ın sosyal katmanları içinde buna denk bir ağırlığa sahip hemen kimse yoktu.
Ortadoğu, dengelerin sürpriz biçimde hızlıca değişiverdiği bir coğrafya. Devletler de nihayetinde kendi maslahatları çerçevesinde politika ürettiklerinden, yarın bir gün, Suudi Arabistan’ın yeniden Müslüman Kardeşler Teşkilâtı ile temas kurduğunu, keza Hamas’la aynı masaya oturduğunu bile görebiliriz. Bu durumun geçmişte örnekleri var, gelecekte de olabilir.
Son gelişmeler, bize, coğrafyamızda yaşanan hadiseleri takip ederken, eş zamanlı olarak sürekli değişen dengeleri aktif biçimde izlememiz ve hep hesapta tutmamız gerektiğini hatırlatıyor. Ortadoğu, çok sayıda rakibin
aynı anda birbirine karşı hamle üzerine hamle yaptığı devasa bir satranç tahtasına benziyor. Sadece doğru adımı atmak yetmiyor, rakiplerin muhtemel hamlelerini de tahmin edebilmek gerekiyor.