Sykes-Picot’dan IŞİD’e (2)

Amman Aslında başta tasarlandığı şekliyle hayata geçirilemediği halde Ortadoğu’daki siyasi coğrafyaya herkes Sykes-Picot düzeni adını verir. Halbuki emperyal güçlerin yeni devletleri neden dayattıkları...

Amman

Aslında başta tasarlandığı şekliyle hayata geçirilemediği halde Ortadoğu’daki siyasi coğrafyaya herkes Sykes-Picot düzeni adını verir. Halbuki emperyal güçlerin yeni devletleri neden dayattıkları sınırlarda kuramadıklarını, bazılarını ise ayakta tutamadıklarını anlamak bugün için de önemli. Haritaların bu topraklarda yaşayan insanlara danışılmadan şekillendirildiği için anlaşma baştan itibaren gayri-meşru addedilmişti. Nitekim Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de çıkan güçlü isyanlar sömürgeci devletleri hayli zorlamıştı.

Bu isyanlarda yerel güçlerin direnişi, bu coğrafyada yaşayan insanların ve toplulukların aralarındaki tüm ayrışmalara rağmen belli bir coğrafi aidiyet duygusuna sahip olmaları önemli bir rol oynamıştı. Direniş, dayatılan sınırları değiştirdiğine göre de bu sınırlara “suni” demenin pek anlamı kalmıyor.

Bölgedeki büyük parçalanmayı ve giderek bir vahşet gösterisi haline gelen mezhep savaşını 100 yıl öncenin sınır düzenlemeleriyle açıklamaya çalışmak bu nedenle en hafifinden eksik bir analiz anlamına geliyor. Böylesi bir çözülmenin neden mümkün olduğunu anlamak için başka unsurlara da bakmak gerekir.

Bunların içinde pek tabii büyük güçlerin bölgedeki çıkarları, petrolün mevcudiyetinin belli başlı rejimlere ciddi bir sigorta poliçesi görevi görmesi var. Ancak emperyalizmin varlığı ve petrolün dünya ekonomisinde oynadığı hayati rol yerleşik düzenlerin çözülmesini ve gayet kanlı şekilde dağılmasını açıklamaya yetmiyor. Hatta bu düzeni yalnızca fiziki olarak değil siyasi açıdan da çökerten ABD’nin 2003 yılındaki Irak işgali bile yaşananların yegâne nedeni olmaktan çok en etkili yıkıcı darbesi sayılabilir.

Sykes-Picot düzeni yalnızca siyasi coğrafyanın çizgilerini belirlemiyordu. Aynı zamanda bu düzenin siyasi yapısında Sünni Arapların Arap olmayanlar ve Sünni olmayanlar üzerindeki mutlak üstünlüğü ve hâkimiyeti de verili sayılıyordu. Lübnan bu düzen içinde aslında bir Maruni-Sünni mutabakatı üzerinden işliyordu. 1966’dan sonra Nuseyrilerin gücü ellerine geçirdiği Suriye’de bile toplumsal açıdan Sünni ağırlığı korunuyordu.

Saddam’ın devrilmesiyle ABD siyasi iktidarın toplumsal tabanını değiştirmiş oldu. Kısacası Şiileri ve Kürtleri iktidara taşıdı. Şii azınlığın yaşadığı tüm Arap coğrafyasında bunun çok ciddi artçı şokları da görüldü. Bu şokları şiddetlendiren bir diğer unsur ise jeopolitikti ve Bush yönetiminin stratejik başarısızlığı/beceriksizliği yüzünden İran bölgenin en güçlü ülkesi haline de gelmişti.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Alternatifler ne kadar gerçekçi? 12 Ağustos 2018 | 517 Okunma Veda ve teşekkür 05 Temmuz 2018 | 3.913 Okunma Bir seçimi kazanmak ya da bugünler için La Bamba 04 Temmuz 2018 | 4.812 Okunma NATO'nun belirleyici rolü 01 Temmuz 2018 | 174 Okunma NATO 30 Haziran 2018 | 270 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar