Meclis, Lausanne efsaneler ve tarih

Hiçbir devlet ve millet kendi tarihinden nefret ederek, onu çarpıtarak, o tarihi anlama imkânlarını tahrip ederek, dolayısıyla da bugünü doğru değerlendirmek için gerekli bilgiyi kendi iradesiyle...

Hiçbir devlet ve millet kendi tarihinden nefret ederek, onu çarpıtarak, o tarihi anlama imkânlarını tahrip ederek, dolayısıyla da bugünü doğru değerlendirmek için gerekli bilgiyi kendi iradesiyle anlamsızlaştırarak muvaffakiyete erişemez. Benzer şekilde tarihle efsaneyi, ruhunuzdaki heveslerle yaşanmış olanları karıştırarak da varacağınız yer yoktur. Bunun da ötesinde tarihin nasıl okunması gerektiği konusunda fikriniz yoksa, bu konudaki tartışmaları takip etmiyorsanız, tarihçilikle vakanüvisliği karıştırıyorsanız tarihin bugüne ışık tutmasını da sağlayamazsınız.
En radikal devrimci rejimler bile bir noktadan sonra tarihin ortak paydalarına sahip çıkar. Başka türlü bir devletin sürekliliğini oluşturmak, bir toplumun inşa edilmesi gereken bir kolektif bilince sahip olmasını sağlamak mümkün olmaz. Ulus kurma süreçlerinin hepsinde bir efsane oluşturma, ortak payda sayılacak bir söylemi kurgulama ve sonradan da dayatma söz konusudur.
Belli bir zaman sonra bu eleştirilir, farklı yorumlara açık hale de gelir. Ancak her şeye rağmen dokunmak istemeyeceğiniz, daha doğrusu ideolojik saiklerle yıkmak istemeyeceğiniz söylemler hep vardır. Lausanne ile ilgili gereksiz, yanlış, basit tarih yazım kuralından yani olguların doğru nakledilmesinden yoksun tartışma en azından bu nedenle sorunludur.
İslamcı kesim Cumhuriyet’le hesaplaşma adına tarihi çarpıtma hakkına elbette sahip değil. Ancak okumakla pek başı olmayan bir kitleye hitap ettikleri, doğruyu aramak yerine ideolojik olarak kendilerine yarayacak söylemlere yöneldikleri, bilimsel dürüstlükten uzak kaldıkları için akılarına geleni yazma ehliyetine sahipler. Bunu da bolca yapıyorlar. Böylesine bir ciddiyetsizliği gülerek geçiştirmek yanlış olur.
Lausanne ile ilgili 1. ve 2. Meclis tutanaklarını bir araya getiren, Sefa Kaplan ile birlikte hazırladıkları kitabın girişinde Taha Akyol bu anlaşmanın tarihsel anlamını vurgular. Anlaşma çapsız bir heyetin yanlış, cahilce kararları nedeniyle Birinci Dünya Savaşı’na girerek batan ve o savaş sırasında dehşetengiz travmalar, acılar, kıyımlar sonucu elindeki toprakların çoğunu yitiren bir çokuluslu imparatorluktan ulus-devlet yaratma hedefinin başlangıç adımıdır. Müzakerelerdeki en önemli hedef, bağımsız devletin egemen olabilmesini de sağlamaktır.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Alternatifler ne kadar gerçekçi? 12 Ağustos 2018 | 517 Okunma Veda ve teşekkür 05 Temmuz 2018 | 3.913 Okunma Bir seçimi kazanmak ya da bugünler için La Bamba 04 Temmuz 2018 | 4.812 Okunma NATO'nun belirleyici rolü 01 Temmuz 2018 | 174 Okunma NATO 30 Haziran 2018 | 270 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar