'Babam'a

Kenterler nihayet İzmir’e gelmişlerdi. Yaz mevsimi, turne zamanıydı. Bizim için de türlü çeşitli güzelliklerin zamanı. Yaz, biz yeniyetmeler için tatil, deniz, serbestlik, açıkhava sinemasının...

Kenterler nihayet İzmir’e gelmişlerdi. Yaz mevsimi, turne zamanıydı. Bizim için de türlü çeşitli güzelliklerin zamanı. Yaz, biz yeniyetmeler için tatil, deniz, serbestlik, açıkhava sinemasının ardından Kantin’de muhabbet ya da Pasaport’ta sabahlara kadar çay ve nargile, olduğu kadarıyla “gece hayatı” anlamına gelirdi. Ama en az onun kadar, İstanbul tiyatro sahnelerinin bizim oralara taşınması, Fuar’ın şenliği, Lunapark’ın cazibesi, artık kalmayan bir eğlence kültürünün Fuar içindeki nezih mekânları, Mogambo ve Kübana, şehrimize “yıldız yağmuru”nun başlaması demekti. İple çekilen, dört gözle beklenen günler ve haftalardı yani.

Devlet Tiyatrosu sahneleri kapattığında, turneler başlar, biz de İstanbul’dan gelen oyunları, oyuncuları izlerdik. Dormen Tiyatrosu, Devekuşu Kabare, Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan, Gülriz Sururi-Engin Cezzar, Muammer Karaca’nın son dönemleri, ardından Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu. Hâlâ üzerimdeki etkisi geçmeyen, tiyatroya heveslendiğim dönemlerde “Gün gelse de ben de bunu oynayabilsem” dediğim, “Bir Delinin Hatıra Defteri”ndeki Genco Erkal.

Bunların hepsini sever ve büyük hevesle giderdik oyunlara. Ama işte Kenterler’in yeri gene de bir başkaydı. Daha önce Devlet Tiyatrosu’nda izlediğim Arthur Miller’in “Bedel” oyununu Kenterler’den izlemek başkaydı sanki. Bugün hâlâ, piyesin sonunda yaşlı antikacı rolündeki Müşfik Kenter’in ışıklar sönerken yaşlı vücudu sarsılarak gülüşünü hatırlarım.

Geçmiş zaman, o yılki oyunlarını güzelim Elhamra Sineması’nda mı izlemiştik yoksa açıkhavada mı, hatırlamıyorum. Oynadıkları piyesin adı, “Sevmek İsterdim Babamı” idi. ABD’de Broadway’de pek başarılı olmamıştı ama daha sonra Melvyn Douglas ile Gene Hackman’ın oynadıkları, benim de yıllar sonra hayranlıkla izlediğim filmi çok sükse yapmıştı. Adından da anlaşılacağı gibi, oğluna sevgisini asla göstermemiş, onu duygusal olarak aç bırakmış, üzerinde tahakküm kurmuş bir babayla, orta yaşa gelip başarılı olduğunda bile o otoritenin baskısını üzerinden atmayı becerememiş, ezilmiş oğulun ilişkisiydi söz konusu olan. Gerçekten de ne zordur baba ile oğulun ilişkisi.

Ben severdim babamı. O nedenle “Sevmek isterdim babamı” diyecek bir halim yoktu. Daha çok Can Yücel ile birlikte “Ben hayatta en çok babamı sevdim” diyebilirdim. Yaşım ilerledikçe, garip şekilde, özlemden daha fazla bu sevgimin arttığını hissediyorum. Geçmişe dalıp gidince, seçilmiş anılar birbiri peşi sıra geldikçe o sevgi bağının nasıl ve neden oluştuğunu, belki artık kendim de baba olduğumdan daha iyi görebiliyorum.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Alternatifler ne kadar gerçekçi? 12 Ağustos 2018 | 517 Okunma Veda ve teşekkür 05 Temmuz 2018 | 3.913 Okunma Bir seçimi kazanmak ya da bugünler için La Bamba 04 Temmuz 2018 | 4.812 Okunma NATO'nun belirleyici rolü 01 Temmuz 2018 | 174 Okunma NATO 30 Haziran 2018 | 270 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar