Türkiye’deki ahlak boşluğu
YILLARDAN beri bir hikâye anlatılır. Muhafazakârlığın ve dini değerlerin güçlü olduğu Türkiye’nin en büyük gücünün, aile değerlerinin sağlamlığında yattığı...
YILLARDAN beri bir hikâye anlatılır.
Muhafazakârlığın ve dini değerlerin güçlü olduğu Türkiye’nin en büyük gücünün, aile değerlerinin sağlamlığında yattığı söylenir.
Ben de buna inanır, muhafazakâr ve dini değerlerim güçlü olmadığından,“Acaba bendeki eksiklik, aile terbiyesi olabilir mi?” diye endişelenirdim.
Çünkü aile terbiyesi, insanın temeldeki çıpasıdır.
Onu karaya atıp bağlarsanız, denizler ne kadar çalkantılı olursa olsun kayık uzaklara açılamaz, batmaz da.
Aile terbiyesi, insana hayattaki sınırlarını koyar; ona denge ve izan verir.
Ben hayatta hiçbir zaman ahlak söylemleriyle yaşayan, başkalarına ahlak dersleri veren bir insan olmadım. Yan terbiyeli olmadım. Ama hep sınırlarım oldu.
Onların dışına hiç çıkmamaya dikkat ettim.
Yazarlığımda da bu böyleydi, hayatımda da.
Anne ve babamın zamanında çektiği kulaklarımın acısıyla oluşan o sınırlar, hayatım boyunca beni kendi kara parçama bağlayan çıpam oldu.
Ben ahlak söylemleriyle yaşamayan bir insan olarak son yıllarda Türkiye’nin gittikçe muhafazakârlaşmasının ve aile değerlerinden konuşulmasının artmasını izliyorum.