Gazetem
Ben çocukken sabahları henüz güneş doğmadan zilimiz çalardı. Yatağımda uyanır ve babamın kapıya doğru koşuşunu duyardım. Sonra otomatiğin sesi gelirdi. Ve belli belirsiz ayak sesleri apartmanda…O...
Ben çocukken sabahları henüz güneş doğmadan zilimiz çalardı. Yatağımda uyanır ve babamın kapıya doğru koşuşunu duyardım. Sonra otomatiğin sesi gelirdi. Ve belli belirsiz ayak sesleri apartmanda…
O zamanlar ben Türkiye’deki bütün evlerin zilleri her sabah çalar ve her kapıya bir gazete bırakılır zannederdim. Ve bütün evlerde gazeteciyi bekletmemek için koşan babaların telaşlı ayak sesleri yankılanır diye düşünürdüm.
Bir pazar günü evimize elektrikçi geldi. Kapıdan yatak odasına doğru bir hat çektiler. Anneme, “Bu ne?” diye sordum. “Yatağın kenarına otomatik yaptırıyoruz” dedi annem.
“Niye ki?” diye sordum.
“Gazeteciyi kapıda bekletmemek için” diye cevap verdi annem.
O günden sonra da her sabah zilimiz çalmaya devam etti. Ama artık babam koşmuyor, yattığı yerden kolunu uzatıp otomatiğe basıyordu.
Babamın dağıtıcıya olan hürmeti hiç aklımdan çıkmadı. Kapı kapı, şehir şehir yayılan sadece bir gazete değil, bir davaydı demek ki! Ve her sabah çalan zille bir ders başlıyordu...