Hedeflerinde sadece o var!

Erken seçim kararı vatana millete hayırlı uğurlu olsun da, "muhalefet takımı" ağzını bozmadan, çamura yatmadan adam gibi seçim kampanyası yürütecek mi bakalım. Aslında çok zor bir şey değil...

Erken seçim kararı vatana millete hayırlı uğurlu olsun da, "muhalefet takımı" ağzını bozmadan, çamura yatmadan adam gibi seçim kampanyası yürütecek mi bakalım.
Aslında çok zor bir şey değil bu.
Dürüst olmak yeterli.
Şayet varsa projen falan, açıklarsın olur biter.
Hem dürüst hem muhalif olmak neden bunlara bu kadar zor geliyor, anlamadım gitti.
Bakın işte CHP eski milletvekili Prof. Birgül Ayman Güler hem kıyasıya muhalif, hem dürüst bir insan.
Evet, dürüst.
Mesela, partisi CHP'nin 30 Mart seçimlerinde FETÖ'yle işbirliği yaptığını açıklamıştı.
Lakin...
Erdoğan ve AK Parti'yi de kıyasıya eleştirdi. Vaktiyle birçok muhalif eylemin en önünde yer aldı.
Fakat her defasında seviyesini korumasını bildi.
Görüşlerine katılırsınız katılmazsınız ama dürüstlüğüne bir şey diyemez, saygı duyarsınız.
Toplum olarak en çok muhtaç olduğumuz şeydir bu.
Bakınız, Akif Emre abim, Sezai Karakoç üstadımız gibi "İslamcı düşüncenin" en tavizsiz yazarlarından biriydi.
Vefat ettiğinde "İslamcılıktan" nefret edenler bile onu saygıyla andı.
Neden?
Hiçbir zaman yalan söylemedi, kimseye iftira atmadı. Menfaat elde etmek için kırk takla atmak şöyle dursun, menfaatin kokusunun geldiği yerden ışık hızıyla kaçtı.
Onun bunun tetikçisi müfteri zibidiler öyle mi ya!
Yalan dolan, iftira gırla.
Seviye dersen "çukur" düzeyinde.
Daha insan bile olmadıkları halde hiç utanmadan kendilerinde "İslamcılık" vehmeden
bu müptezel zibidilere kim neden saygı duysun ki?!

***
Birgül Hanım, "Günün gerçeği" başlıklı dünkü yazısında, Atlantik ülkelerinin ancak "düşmanlar" ilan ederek ve düşmanlarına yeni adlar takarak iş görebildiğini ifade ediyor.
Gelgelelim...
Bu boş yaftalarının veya küfürlerinin artık işe yaramadığını, inandırıcılığını yitirdiğini de bir bir anlatıyor.
Şu satırlarına dikkat isterim:
"Rusya'da Putin, Macaristan'da Orban, Venezuela'da Maduro, Çin'de Şi Cinping, bizde Erdoğan vb. iktidarlara 'diktatörlük' demeleri, en başta kendi ağızlarında paslı bir tat bıraktı. Çünkü bu ülkeler birincisi, İngiltere ya da İsveç gibi monarşi de değil cumhuriyet idi; ikincisi siyasi iktidarlar seçimle belirleniyordu; üçüncüsü böyle demeleri o ülkelerde insanların yüzde 50'sini karşılarına almak anlamına geliyordu. Bu gruptan küfürler hâlâ savruluyor, ama pek kırıklar..."
Atlantik ülkelerinin gözlerine bakan şu bizim muhalefet takımı da "pek kırık" değil mi?
Erdoğan düşmanlığı üzerinden muhaliflik yapmayı marifet sanıyorlar hâlâ.
O kadar ki, Erdoğan siyaset sahnesinden çekilsin söyleyecek tek sözleri kalmaz.
Şu Bay Kemal'e bakın hele!
Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçtirdiği Gül'e saygı duyuyor, hatta cumhurbaşkanı adayı olmasına sıcak baktığını söylüyor; Erdoğan'ın başbakan yaptığı Davutoğlu'nu sitayişle anıp "hakkımı helal ettim" diyor ama sıra Erdoğan'a gelince en hafif hakareti "diktatör."
Neden?
Çünkü Atlantik ülkelerinin hedefinde sadece Erdoğan var.
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Erdoğan’ın verdiği ayar 18 Nisan 2024 | 1.244 Okunma Fatih Altaylıların İran’daki yüzdesi 17 Nisan 2024 | 1.248 Okunma İsrail niyetine İran 16 Nisan 2024 | 856 Okunma Bıyık da yetmiyor 13 Nisan 2024 | 920 Okunma O parayı buldu 11 Nisan 2024 | 632 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar