Çok mu tatil yapıyoruz?

On günlük resmi tatil süresinin sonunda herkes eski düzenine geri döndü. Hepimizin bildiği gibi dört günlük kurban bayramı 30 Ağustos zafer Bayramı ile birleştirilerek kamu çalışanlarına toplam on...

On günlük resmi tatil süresinin sonunda herkes eski düzenine geri döndü. Hepimizin bildiği gibi dört günlük kurban bayramı 30 Ağustos zafer Bayramı ile birleştirilerek kamu çalışanlarına toplam on günlük izin verilmiş oldu. Böylesine uzun soluklu bir izin sonrası çalışma düzenlerine adapte olamayanlar bir yana acaba gerçekten ülkemiz ücretli izinler yönünden bir cennet mi?

Öncelikle yıllık ücretli izin hakkı evrensel ve anayasal bir haktır. Yıllık ücretli izin, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Ülkemizin de onayladığı “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 24. maddesi ve Birleşmiş Milletler “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi”nin 7. maddesinde yıllık ücretli izin hakkı yer alır. Ayrıca anayasanın “Çalışma şartları ve dinlenme hakkı” başlıklı 50. Maddesi, “Dinlenmek, çalışanların hakkıdır” der.

İnsanın doğası bakımından hayati öneme sahip bir hak olarak kabul edilen yıllık ücretli izinde, izin süresince çalışanın yorgunluğunu gidererek, beden ve ruh sağlığının korunması temel amaçtır. Sosyal devlet olmanın bir gereği olarak da çalışanların beden ve ruh sağlıklarının korunması, kendi ihtiyaç ve gelişimlerine zaman ayırabilmeleri gibi temel sosyal hakların gerçekleştirilmesi anlamında yıllık ücretli izin hakkının amacına uygun olarak kullanılmasını sağlama, devletin temel bir görevidir. Yıllık ücretli izin hakkının hem işçinin beden ve ruh sağlığını hem de toplumun sağlığı ve verimlilik artışı nedeniyle ülke ekonomisini ilgilendiren bir yanı bulunur. Zira yeteri kadar dinlenebilen bir çalışan ancak verimli olabilir.

Ücretli izin hakkının ülkemizdeki tarihi yakın zamanlara dayanır. Osmanlı devirlerinde 19. Yüzyılda rastlayabildiğimiz, Ereğli'deki kömür madeninde çalışan işçilere yönelik bir düzenleme olan “Dilaver Paşa Nizamnamesi” ile Mecellede işçi kiralanmasına ilişkin hükümler dışında ücretli izin hakkına dair bir düzenleme yoktur. 20. Yüzyılın başlarında ise işletmelerde, çalışanlar haftanın 7 günü, günün ise yaklaşık 12 ile 14 saati çalışırlardı.

Türkiye'nin çalışma hayatı için gerçek anlamda dönüm noktası 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresidir. İlk defa işçi temsilcisi olarak kongreye katılan kesim, birçok sorununu devlet yetkililerine dile getirerek haftada bir gün tatil isteklerini de bildirmişlerdir. Böylece tatil kavramı çalışma hayatına girerek “Haftada bir gün istirahat müddetinin verilmesi ve hafta tatilinin cuma günü kabulü.” İfadesini içeren 13. Madde ile mevzuatımızda yerini almıştır. Bugüne gelene değin pek çok defa değişiklere uğrayan ücretli izin mevzusu 4857 sayılı iş kanunu ile son halini almıştır.

Dinlenme hakkının evrensel, anayasal bir hak olduğunu ve tarihsel sürecini kısaca özetledikten sonra artık şu soruyu sorabiliriz, “Bu hakkı fazlaca mı kullanıyoruz?”.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türkiye ve AB ilişkilerini yeniden düşünmek 31 Ağustos 2018 | 4.315 Okunma ABD'nin kanlı eli 17 Ağustos 2018 | 4.155 Okunma Bedelli askerliğin düşündürdükleri 10 Ağustos 2018 | 6.208 Okunma YKS sonuçlarının düşündürdükleri 03 Ağustos 2018 | 4.242 Okunma Doğal afetler ve iklim değişikliği 27 Temmuz 2018 | 188 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar