çip uygulaması ve gönüllü kölelik üzerine

Bugünlerde ülkemizde bilim kurgu filmlerini çağrıştıran kara ütopya türünden uygulamalar arzı endam ediyor. Adana'da Şehir Hastanesinde çalışan sağlık emekçilerine "çip" uygulamasından...

Bugünlerde ülkemizde bilim kurgu filmlerini çağrıştıran kara ütopya türünden uygulamalar arzı endam ediyor. Adana'da Şehir Hastanesinde çalışan sağlık emekçilerine "çip" uygulamasından bahsediyorum. Medyada yer alan haberlerden öğreniyoruz ki hemşirelerin önlüklerine çip takılarak denetleniyor. Taşeron firmalar sağlık işçilerinin formalarının alt ve üst takımlarındaki barkodlarının yanına bir de çip takılması zorunluluğu getirmiş.

Hastanenin her yanındaki kameraların yanı sıra çip sistemiyle sağlık işçileri sürekli kontrol ve gözetim altında tutuluyor ve performanslarına işleniyor. Görev sırasında bir dakikalığına dahi dinlenmek için oturan işçilere soruşturma açılıyor. Uygulamayı yapan taşeron firmalara sorulduğunda ise “çiplerin, formaların çamaşırhanede karışmaması için takıldığı” söyleniyor.

Çip takılarak yapılmak istenen çok açık, “Yaptığın her şeyden haberimiz var”. İkinci adım zaten kendiliğinden geliyor, “Benim istemediğim şeyi yapamazsın”. Üçüncü adım sadece bir sonuçtur, “Köle”. Bu zincir tamı tamına kara ütopyaların robot yaratma sürecidir.

Gelin hep birlikte empati yapalım. Sabah işinize gidiyor, çipli iş elbisenizi giyiyorsunuz. İş elbisenizi giydiğiniz dakikadan itibaren bir uyarı ve izleme sistemine dahil olduğunuzu, yan servise, lavaboya, hava almak için dışarıya her nereye giderseniz gidin birilerinin sizi izlediğini biliyorsunuz. Üstelik izlemekle de kalmıyor sizi yönlendiriyor, istemedikleri bir davranışta bulunduğunuzda hemen uyarı geliyor. Bir müddet sonra davranışlarınız bir kobay hayvanının şartlı reflekslerine dönüşecektir.

Yazımızın başında kara ütopya dedik ya! Şimdi gelelim o kısma… Adana Şehir Hastanelerinde cereyan eden olayların arka planında gücünü kara ütopyadan alan bir zihin teşhis edilebiliyor.

Düşünce tarihinde hiç eksik olmayan ütopyaların sonuncusu 16. Yüzyılda ilk kıvılcımlarını çakıp Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında 90 milyon insanın öldüğü 20. Yüzyıla, namı diğer “Cinayet Çağına” toslayıncaya kadar bir ideal toplum formülü üretti: BİZ. Nedir bu BİZ? Formül kısaca, insanları toplumun işleyişinde bir BİZ bilinci yaratmaya ve gerekirse insanın yıkıcı içgüdülerinden bu BİZ bilinci sayesinde uzaklaşabileceğini söyler. Eğer kişi toplum işleyişi ve kendi içgüdüleri arasında kalırsa, sorgusuz bir şekilde kendini ikinci plana atarak diğer kişilerin ve sistemin devamlılığını sağlar. Kendini toplum için feda eden birey yaratılan düzen içinde güvendedir. Ancak süreç devam ettikçe düzen kendini sürdürmek için bireyin toplum için yaptığı iradi fedakarlığı mecburi hale sokar. Bu durumda düzenin teminatı birey karşısında toplumun kendisi olur. İradesinin elinden alındığını fark eden çok az sayıdaki uyanan birey kalabalıklara ezdirilir. Merhum Necip Fazılın şu dizesi tam bunu anlatır,

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türkiye ve AB ilişkilerini yeniden düşünmek 31 Ağustos 2018 | 4.315 Okunma ABD'nin kanlı eli 17 Ağustos 2018 | 4.155 Okunma Bedelli askerliğin düşündürdükleri 10 Ağustos 2018 | 6.208 Okunma YKS sonuçlarının düşündürdükleri 03 Ağustos 2018 | 4.242 Okunma Doğal afetler ve iklim değişikliği 27 Temmuz 2018 | 188 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar