Buğday eski buğday mı?

İnsanoğlunun ihtiyaç duyduğu besinini üretmeye başladığı MÖ 8000-5000 aralığındaki dönemlere neolitik çağ deniyor. Eldeki kanıtlara göre buğdayın üretilerek hayatımıza girişi...

İnsanoğlunun ihtiyaç duyduğu besinini üretmeye başladığı MÖ 8000-5000 aralığındaki dönemlere neolitik çağ deniyor. Eldeki kanıtlara göre buğdayın üretilerek hayatımıza girişi işte bu neolitik dönemde Mezopotamya’da gerçekleşmiştir. Bilim insanlarının yaptığı moleküler filogenetik çalışmalar sonucunda Neolitik dönemde Çatalhöyük'te yaşamış insan topluluklarının ekmeklik iyi kalitede buğdayı yetiştirdikleri ve besin olarak tükettikleri anlaşılmıştır.

Yine eldeki kanıtlara göre buğdayın atası Hititlerin ve Friglerin tarımını yaptığı buğdaydır. Hititçe “zız” denilen buğday türü bugün hala Kuzey Anadolu’da özellikle Kastamonu’da yetiştirilen “Siyez” buğdayıdır. Yabani Siyez ’den türeyen ya da evcilleştirilerek kültüre alınan “Siyez Buğdayı” kalın bir kabukla kaplıdır, bu yüzden “çıplak buğday” grubuna değil “kaplıca” grubuna girer. Diğer bir kaplıca grubu buğday da “Gernik” denilen buğdaydır. Ülkemizde 20. yüzyılın ortalarına kadar üretilen tüm buğday çeşitlerinin atasının bu iki buğday türü olduğu düşünülüyor.

Anadolu’da binlerce yıldır sürdürülen yerel çeşit yetiştiriciliği sonucu, Karakılçık, Kunduru, Şahman, Üveyik, Hazerik, Menceki, Havrani, Kızılca, Çalıbasan gibi yüzlerce farklı isimle makarnalık ve ekmeklik buğday çeşitleri üretilmiştir.Taa ki “Yeşil Devrim” ülkemize ulaşıncaya dek.

“Yeşil Devrim”, 1950-1970 yılları arasında,birinci ayağı A.B.D. ve bir kısım sanayileşmiş ülkelerde, ikinci ayağı da 1967 ve sonrasında gelişmekte olan ülkelerde gerçekleştirilen temel besin kaynaklarının üretiminde kullanılan uygulamalar bütünüdür.Meksika’nın Sonora bölgesinde Rockfeller Vakfı ile Meksika hükümetinin işbirliği altında yürütülen çalışmalar neticesinde “cüce buğday” tabir edilen hibrit tür üretilmiştir. Bu hibrit tohumun, beraberinde pestisit(zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak ya da zararlarını azaltmak için kullanılan maddeler), herbisit(yabancı otlarla mücadelede kullanılan zirai ilaçlar) ve kimyasal gübrenin kullanılmasıyla Meksika’da üretim birkaç misli artmıştır. Ardından aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Hindistan, Pakistan, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerde yeşil devrim uygulaması başlatılır. Esasen yeşil devrim uygulaması hibrit tohum, kimyasal gübre, tarım ilaçları ve tarım araçlarından oluşan girdilerin ithal edilmesi ile gerçekleştirilen bir uygulama.

1960-70 arası bu cüce çeşitlerin Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygınlaşmasıyla yerel çeşitlerin kendi aralarında melezlenmesinden oluşan yerel buğday çeşitleri giderek daha az ekilir hale gelmiştir. Çünkü yerel çeşitler modern kültür çeşitleriyle verim ve karlılıkta rekabet edemediği için ekim alanları günden güne azalıyor. Bugün yerel türler, birkaç bölgede çok küçük oranda ekilmekte, büyük kısmı ise terk edilmiş vaziyettedir. Ekmeklik ve makarnalık olarak kullandığımız buğdayların tamamı ıslah edilmiş çeşitlerdir. 2016 yılı itibariyle ülkemizde tescilli 198 adet ekmeklik, 61 adet makarnalık buğday çeşidi bulunuyor.

Peki, buğdayda yapılan ıslah çalışmaları ile buğday genetiği değiştiriliyor mu? Evet, değiştiriliyor. Ancak bu değiştirilme buğdaya bitkisel kaynaklı olmayan bakteri genini aktararak olağan olmayan şekilde değiştirilmesi değildir. Yani, buğdayda ülkemizin de taraf olduğu Biyogüvenlik Cartegena Protokolünde yapılan GDO tanımına uyacak bir müdahale olmamakla birlikte genetik yapısı değiştirilmiştir. Buğdayın genetik yapısı değiştirilirken çavdardan kromozom aktarma ya da buğdayın yabani akrabalarından hastalıklara dayanıklı genlerin aktarılması çeşitli yöntemlerle yapılarak buğday genetiği kalıcı olarak değiştirilmektedir.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türkiye ve AB ilişkilerini yeniden düşünmek 31 Ağustos 2018 | 4.315 Okunma ABD'nin kanlı eli 17 Ağustos 2018 | 4.155 Okunma Bedelli askerliğin düşündürdükleri 10 Ağustos 2018 | 6.208 Okunma YKS sonuçlarının düşündürdükleri 03 Ağustos 2018 | 4.241 Okunma Doğal afetler ve iklim değişikliği 27 Temmuz 2018 | 188 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar