Sakallı Diva, yalnız ve sadece Sakallı Diva değildir

2014 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’nı kazanan sakallı, etekli, Cochita Wurst, yarışmayı kazandığı yıl, kendi ülkesi olan Avusturya dahil dünyada çok tartışılmış, ama...

2014 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’nı kazanan sakallı, etekli, Cochita Wurst, yarışmayı kazandığı yıl, kendi ülkesi olan Avusturya dahil dünyada çok tartışılmış, ama görüntüsünden geri adım atmayacağını beyan etmişti. Sakallı Diva adıyla da tanınan Wurst, eleştirilere karşı “cinsiyetiniz ve nereli olduğunuz üzerine konuşmak zorunda olmadığımız bir dünya hayali kuruyorum” diyerek kendini savunmuştu.

Aradan geçen 4 yılın ardından Wurst yeniden gündemde. Bu kez, Türkiye’de, TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’in Eurovision Şarkı Yarışması’nın TRT’de neden yayınlanmayacağını anlatırken verdiği örnek nedeniyle: “Sakallı, etekli, cinsiyet kabul etmeyen, herhangi bir cinsiyeti olduğunu söylemeyen birini saat 21.00’de çocukların seyrettiği bir zamanda canlı yayınlayamam ki…”. Dünyanın herhangi bir bölgesinden bir muhafazakar söylese gayet haklı bulunacak bu sözler, AK Parti döneminde TRT’nin başında bulunan biri tarafından söylenince olması gerekenden daha büyük bir tepki çekti.

Oysa mesele basit, muhafazakarlar cinsiyet rollerinin birbirine evrilmesini ya da birbirinin içine girmesini kabul etmek istemezler. Çünkü bu, ailenin cenazesini kaldırmak anlamına gelir. Trump ABD’sinden Kıta Avrupası’na dek dünyanın her yerinden muhafazakarlar sözkonusu duruma aynı tepkiyi verir. Aile ortak paydadır ve aileyi korumak şarttır. Eh TRT de muhafazakar bir siyasetin temsilcisi ve hedef kitlesi muhafazakarlarsa sorun ne?

Ama aileye gelmeden önce cinsiyet rollerinin evrilmesine ve “Sakallı Diva” gibi kendi içinde çelişkili tamlamalarla anılan karakterlerin mecraların en popüler ve tartışmalı koltuklarını doldurmasına bakmak gerek. Zira günümüzde şöhretin formülü işini iyi yapmakla ya da bilgiyle alakalı değil. Günümüzde, ne kadar skandal o kadar rating; ne kadar çelişki o kadar takipçi; ne kadar aşırılık o kadar popülarite getiriyor.

Oysa ailenin devamı için, iki cinsi de kendi varlık alanında değerli gören bir bakış açısı ve hayat anlayışı gerekir. Oysa geldiğimiz noktada; insanoğlu, iki cinsin bileşimine, dolayısıyla cinsiyetsizliğe varıyor. Daha önceki Kadın dergisi sayılarından da birine yazdığım gibi, ailenin dönüşümünde ilk olarak geleneksel roller değişti; kadın kamusal alanda erkekle eşit bir konum talep edince ilk etapta kadınlar ve erkeklerin dövüşmesi sözkonusu oldu. Ama geldiğimiz noktada artık onları birbiriyle kavga ettiren bakış açısı geçerliliğini yitirmiş durumda; sırayı iki cins arasındaki tüm farklılıkları törpüleyerek karşı cinsi taklit eden, dolayısıyla giderek cinsiyetsizleşen yeni bir prototip almaya başladı… Virginia Woolf’un Orlando karakteri gibi. Hem erkeğe hem kadına benzeyen, ne erkeğe ne de kadına benzeyen; kitabın ilk yarısında erkek olup, ikinci yarısında kadın olan Orlando gibi… Virginia Woolf, androjen karakteri Orlando üzerinden toplumdaki geleneksel erillik ve dişillik rollerine itiraz ediyor ve bu yolla feminist bir dil geliştirmeye çalışıyordu ama geldiğimiz noktada, sanırım işler çığırından bir parça çıkmış durumda.

Kimse Bülent Ersoy ya da Zeki Müren örneklerini vermesin. Bu iki toplumsal figür, o kadar benzersiz yeteneklere, öylesine derin bir adanmışlığa sahiptiler ki, cinsiyet kimlikleri nedeniyle değil, cinsiyet kimliklerine rağmen Türk halkı tarafından sevildiler, kabul gördüler. Keza her ikisi de başka türlüsü mümkün olamayacak denli gerçek ve bir role sığamayacak kadar da kendileriydiler.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
“Keşke bir ömrü daha adasam bu yola” 04 Eylül 2019 | 275 Okunma “Başörtüsünü kitlelere yaymak için Rabbim’e dua ettim” 30 Ağustos 2019 | 2.595 Okunma Emine Bulut cinayetinin gösterdiği 28 Ağustos 2019 | 2.268 Okunma Yanan ormanlarımız 23 Ağustos 2019 | 161 Okunma Gençlerin göçü 16 Ağustos 2019 | 461 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar