Nomenklatura üzerine (4)

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Özdemir İnce'nin bugünkü (25.01.2022)'' Nomenklatura üzerine (4)'' başlıklı yazısı.

[PİŞKİNLİĞİN BU KADARI (2) (*)

Binali Yıldırım’ın bakanlık yaptığı dönemlerde 59 milyar 558 milyon 225 bin dolar gelir elde etmek için 10 liman, 81 elektrik santralı, 40 tesis/işletme, 3 bin 483 taşınmaz, 3 gemi, 36 maden sahası, Araç Muayene Hizmetleri (TÜVTÜRK) özelleştirilip satılmış. Yani halkımızın döktüğü kan ve alın terinin ürünleri elin yabanına peşkeş çekilmiş. 

Bunun sonucu, ülke sanayisi çökmüş; sanayi işletmeleri, kâğıt ve şeker fabrikaları, gümüş fabrikası örneğinde olduğu gibi kapatılmış, çalışanlar işsiz kalmış; üretim yapılmadığı için ithalat yapılmış ve bunun sonucu olarak fiyatlar yükselmiş. Ekonominin çökmesinin, enflasyonun yükselmesinin en önemli nedeni de budur. Binali Bey, TELEKOM satışı ile şimdiye kadar devlete atılmış en büyük kazığın seyircisi olmuştur. 

‘Ortak Akıl’ denen ucubenin mucidi Erdoğan Reis’e göre, yap-işlet-devret yöntemiyle iş yaptırmak, dünyada kimsenin aklına gelmeyen dahice (!) bir iş. Devletin kasasından, halkın cebinden bir kuruş harcamadan (!) köprüleri, yolları, geçitleri, hava alanını sadece AKP yaptırabilir. Vallahi doğrudur: Müteahhite, kullanım sayısı ve tazminat garantisi veren, bankalardan kredi bulan ve bu krediye devleti kefil yapan, dünyada, bir başka hükümet yoktur.

Ailesinin 17 şirketi, 28 gemisi ve iki süper yatı olduğu söyleniyor.(**) Gözü olanın gözü çıksın! Çalış senin de olsun! Olsun ama kimi münafıklar, bu yükselişi, Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra eski nomenklaturanın(***) “Rus Oligarkları” olarak ortaya çıkışına benzetebilirler. Binali Bey, Türkiye’nin çöküş yaşadığı her alanda çok büyük sorumluluğu olan bir adam. Hani topçu değil ki Başakşehir’e transfer edesin. Türkücü de olamaz. Ama böyle bir insan Reis Bey Hazretleri’ne vekâleten İstanbul Büyükşehir Başkanı olamaz mı? Bal gibi olur! Harbiye Açıkhava’ya, yap-işlet-devret yöntemiyle açılır kapanır tavan yaptırır. Ahmet Hakan’a dediğine bakılırsa 12 ay boyunca orada cümbüş tertip edecekmiş. Eh artık, malı sahibine teslim ettikten sonra oraya müdür olur!]

Bu dört yazıyı yeni mürtecilerden Ahmet İnsel’in Birikim dergisinde (10.12.2019) yayımlanan Yerli ve Milli Nomenklatura yazısını okuduktan sonra yazmaya karar verdim. Şimdi nedense Türkiye’ye gelemeyen zat, şu satırları yazıyordu: 

“Bu yerli ve milli nomenklatura da SSCB’de olduğu gibi, gücünün gerçek sahibi değildir. SSCB’de bunun sahibi Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin Orgburo’su (politbüronun sürekli sekretaryası) idi. Erdoğanizmin farkı, bu yetkinin kişilerden bağımsız bir güce sahip bir teşkilatta değil, bir kişide toplanmış olmasıdır. Günümüz Türkiyesi’nde yürürlükte olan rejim bir otokrasidir ve bu nedenle yerli ve milli nomenklaturanın bir partiye veya bir kuruma değil, esas olarak bir kişiye sadakati aranıyor. Kurumları dağıtarak içlerini boşaltarak kendinde güç temerküzü sağlayan Erdoğanizmin aynı zamanda en zayıf yönü bu değil midir?” 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
R.T. Erdoğan ve din işleri 23 Nisan 2024 | 309 Okunma R.T. Erdoğan Öğrenim Birliği’ne karşı 21 Nisan 2024 | 142 Okunma R.T. Erdoğan ve 27 etnik grup 19 Nisan 2024 | 259 Okunma Sorumluluk 16 Nisan 2024 | 99 Okunma TBMM başkanı ve 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu 14 Nisan 2024 | 111 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar