İslamcılar hâlâ mazlum ve mağdur

İslamcılar “masa ve kasa”yı çoktan ele geçirdiler; TBMM’ni işlevsiz hale getirdiler; devlet dairelerini ganimet olarak zaptettiler; adliyeyi, mülkiyeyi ve zaptiyeyi kefere memleketi gibi fethettiler; okulları sübyan mekteplerine...

İslamcılar “masa ve kasa”yı çoktan ele geçirdiler; TBMM’ni işlevsiz hale getirdiler; devlet dairelerini ganimet olarak zaptettiler; adliyeyi, mülkiyeyi ve zaptiyeyi kefere memleketi gibi fethettiler; okulları sübyan mekteplerine, rüştiye ve idadiye, medreseye çevirdiler ve sömürgeleştirdiler; tarikatları sivil toplum örgütü olarak tescil ettiler; anayasayı kubura attılar, yasaları geçersiz saydılar; TSK’yi parti emrine aldılar ama kendilerini hâlâ mazlum sayıyorlar, mağdur hissediyorlar. Çünkü çağının çağdaşı cumhuriyetçilere imreniyorlar, karşılarında aşağılık duygusundan kurtulamıyorlar. Avanta, para-pul, mal-mülk, masa ve kasa, koltuk ve makam yetmiyor; çünkü cumhuriyetçilerle hiçbir konuda (sınavda) yarışamıyorlar, onları yenip rezil edemiyorlar, burunlarını sürtemiyorlar. Çekinmeseler, korkmasalar, her iki cins de kendilerine cumhuriyetçi eşler seçerler.

***

İslamcılar; tek parti döneminde, zulüm gördüklerini iddia ederler. Bu iddianın haklı olduğunu yıllardır yazıyorum. Çünkü: Tekke ve zaviyeler, medreseler kapatılmış; Ulema sınıfının insanlara zulmetme özgürlüğü ile avanta, haraç, rüşvet kaynakları kurutulmuş ve imtiyazları elinden alınmıştı. Özetle: cumhuriyet devrimleri, ulema sınıfını attan indirmiş, eşeğe bindirmeden yaya bırakmıştı. Milliyetçilik, laiklik ve devletçilik egemen duruma geçmişti, cumhuriyetçiler mutluydu. Buna karşın, cumhuriyet ve devrim karşıtları bu dönemi devlet ve toplumun yıkılışı saymaktaydı.

***

“Cumhuriyetin ilk yıllarındaki hükümet politikaları İslami kurumların rollerinin ve işlevlerinin sınırlandırılmasını, ulemanın sosyal ve siyasi sermayesinin değerinin düşürülmesini ve siyasi nüfuzunun yok edilmesini zorunlu kılıyordu. Tehlikede olan yalnızca devlet ve topluma dair vizyonları değildi, geçimleri de risk altındaydı. Şeriye ve Evkaf Vekâleti Mart 1924’te kaldırıldı ve yerine rütbesi düşürülmüş bir Diyanet İşleri Reisliği ikame edildi. Bu yeni devlet birimi doğrudan Başbakan’ın idari yetkisine tabi kılındı ve rol ve işlevleri çok büyük oranda azaltıldı. Aynı dönemde, şeriye mahkemeleri de kaldırıldı ve medreseler kapatıldı. Kısa bir süre sonra İslam şeriatının yargı sistemi içindeki tatbiki tümden sona erdi.”(1) (s.152)

*** 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sorumluluk 16 Nisan 2024 | 97 Okunma TBMM başkanı ve 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu 14 Nisan 2024 | 108 Okunma Sanki düşman işgali 12 Nisan 2024 | 181 Okunma Şeriat mahkemelerinin kaldırılması 09 Nisan 2024 | 97 Okunma İster anla ister anlama 07 Nisan 2024 | 158 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar