‘Osmanlılar devrinde tercüme’

Kültür ve uygarlıkların gelişiminde çevirinin yeri konusu açıldığında, onun iki anlamda (hastalıktan koruyucu ve ağaç dönüştürücüsü) aşı olduğunu söyleyip yazdım....

Kültür ve uygarlıkların gelişiminde çevirinin yeri konusu açıldığında, onun iki anlamda (hastalıktan koruyucu ve ağaç dönüştürücüsü) aşı olduğunu söyleyip yazdım. Başka kültür ve uygarlıklarla ilişki ve etkileşim kesildiği zaman kültür ve uygarlık ensest yapmak (aile içi ilişkiyle üreme) zorunda kalıyor, bunun sonucu olarak da soyu bozulup yok oluyor. Şimdi de aynı düşünceyi ısrarla korumaktayım.

***

Bugün, Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken’in (1901-1974) ilk baskısı 1935 yılında yapılan “Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, İslam Medeniyetinde Tercümeler ve Tesirleri” (*) adlı kitabını kendime tanık yapmak istiyorum. Tanığa gereksinimim var, çünkü İslamcıların ve sağcıların Osmanlı’ya dair palavralarından iyice bıktım. Sözü Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken’e bırakıyorum:

***

[“Osmanlılar devri Garp’la, eski medeniyetlerle bağlarını keserek kendi içine kapandığı için yaratıcılığını kaybetti. Bu devirde yalnız İslam medeniyetinin kelam, mantık ve tasavvufa ait eserleri ifrat derecede şerh edildi, haşiyeler ve talikler yazıldı. Bu nevi eserlere ait ihmal edilemeyecek kadar da tercümeler yapıldı. Fakat Latin ve Yunan âleminden hiçbir nakil yapılmadığı gibi, evvelce bu âlemden Arapçaya geçmiş olan eserlere karşı da aynı alakasızlık gösterildi. Büyük Türk feylesoflarının 9-10’uncu asırlarda vücuda getirmiş oldukları Arapça eserlerden mühim bir kısmı tercüme edilmeden kaldı. Bütün fikir faaliyeti, dini devletin memurlarını yetiştirecek olan medreselere lazım skolastik bilgilerden ibaretti. Eski tabirle, akli ilimler zayıflayarak bütün dikkat yalnız nakli ilimlere (tefsir, hadis, fıkıh, kelam) döndü. Bu sahada bile esaslı yeni hiçbir şey yapılmadı. Haşiyecilik, fikir uyuşukluğunun en bariz alameti idi. Saçaklızade Tertib-ül-ulûm’unda medreselerin bu dar zihniyetinden şikâyet ederek lüzumsuz haşiye ve talikler yerine; talebe için yalnız faydalı malumatı alan klasik kitaplar vücuda getirilmesini tavsiye ediyordu. Kâtip Çelebi Mizan-ül-hak’ta skolastik zihniyeti ve bunun doğurduğu feci neticeleri anlatıyordu. Fakat bütün bu hücumlara rağmen dini devletin bünyesi, medreselerin dini devlete alet haline gelmiş olması, fikir sahasında her nevi reformu imkânsız bırakıyordu...”

***

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sorumluluk 16 Nisan 2024 | 77 Okunma TBMM başkanı ve 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu 14 Nisan 2024 | 108 Okunma Sanki düşman işgali 12 Nisan 2024 | 181 Okunma Şeriat mahkemelerinin kaldırılması 09 Nisan 2024 | 82 Okunma İster anla ister anlama 07 Nisan 2024 | 156 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar