Sükûnet huzurun kalkanıdır

Beyin hassas bir organ. En çok da kötü duygulardan, korku, keder, kaygı, pişmanlıklardan etkileniyor. Bu nedenle ona diğer organlara göre biraz daha fazla itina göstermek, iltifat etmek lazım. Bunun yolu da her şeyden önce ona...

Beyin hassas bir organ. En çok da kötü duygulardan, korku, keder, kaygı, pişmanlıklardan etkileniyor. Bu nedenle ona diğer organlara göre biraz daha fazla itina göstermek, iltifat etmek lazım. Bunun yolu da her şeyden önce ona “sükûnet zamanları” tanımaktan geçiyor.

Beyin müthiş bir organ. Son derece kompleks bir yapısı var. Altından kalktığı işlerin ağırlığı ise hiçbir ölçüye sığmaz. Belki de bu nedenle aynı zamanda müthiş bir enerji ve oksijen tüketicisidir. Vücut ağırlığının en fazla yüzde 2’si kadar olmasına rağmen kanımızdaki şekerin yüzde 25’ini, oksijenin ise yüzde 20’sini tek başına o tüketir.
Haklı mıdır? Bence hem haklıdır, hem de hakkıdır. Çünkü o “7/24 sistemi” ile çalışır. Yani bir saniye bile dinlenmez. İçinizden birilerinin “ya uyku hocam, uykuda da mı dinlenmiyor?” diye soracağına eminim. Yanıtım hazır ve tek sözcükten ibaret: Hayır, dinlenmiyor! Beyin uykuda bile çalışıyor. Sadece rüya görmüyor, hem de kan ter içinde kalarak çalışıyor. Gündüzden kalan paslarını, islerini temizliyor, yırtığını söküğünü dikip onarım işlerini yapıyor. Kısacası fiziksel olarak son derece aktif bir yapısı var beynimizin.
Duygusal/psikolojik yanı ise daha da karmaşık. Bir kere çok hassas bir organ! En çok da kötü duygulardan, korku, keder, kaygı, pişmanlıklardan etkileniyor.
Kısacası sadece yapısı değil, kurgusu da son derece naif. Bu nedenle ona diğer organlara göre biraz daha fazla itina göstermek, iltifat etmek lazım. Bunun yolu da her şeyden önce ona “sükûnet zamanları” tanımaktan geçiyor. Çünkü beynin en çok ihtiyacı olan besin huzur ve huzuru korumak için de sükûnet kalkanına ihtiyacımız var.
Özeti şudur efendim: Eğer bir tatlı huzur almak istiyorsanız hayattan, bırakın Nepal’e, Hindistan’a gitmeleri falan, hatta Kalamış’a bile gitmeniz gerekmez. Vitesi biraz küçültmeniz ve sükûnet sözcüğünün anlamına biraz daha kafa patlatmanız yeterli olacaktır.

Badem, fındık, ceviz nasıl yenmeli?

Önce şu iyi bilinmeli: Badem, fındık, ceviz fark etmiyor. Hepsi sağlık, şifa veriyor. Daha geçen hafta yayınlanan yeni bir araştırmaya bakılırsa sadece kalbi, beyni korumanın değil, kanseri önlemenin yolu da bu “fındık, fıstık takımı”ndan geçiyor.
Ama onları da tüketmenin bir adabı var.
İşte en önemli noktalar...
- Günlük tüketimleri 30 gramı geçmemeli, fazlası kilo yapıyor.
- Kabuklu haliyle satılanı evde kabuğu kırıldıktan sonra tüketileni, kabuksuzundan,
- Tam ve bütün olanı, parçalanmış, kırıklı olanından,
- Kavrulup tuzlanmamış olanı, kavrulup tuzlananından,
- Havasız bir cam kapta saklananı, kese kâğıdında saklananından,
- Rutubet ve güneşten uzak tutulanı, tutulmayanından daha faydalı ve güvenlidir.


Bacak ve kalça sıkılaştırmanın yolları

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yeni yaşınız kutlu olsun... Epigenetik yaş 25 Nisan 2024 | 11 Okunma Epigenetik besinlerde ilk 10 22 Nisan 2024 | 437 Okunma Beslenmede yeni bir çağ başlıyor 20 Nisan 2024 | 519 Okunma Yeni bir iyi hayat sırrı: Sinaptik plastisite 18 Nisan 2024 | 528 Okunma Hangi vitamin daha değerli 15 Nisan 2024 | 728 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar