Mahşerin üç atlısı (3) - Neden ve nasıl paslanırız

Hürriyet Gazetesi Yazarı Osman Müftüoğlu'nun bugünkü (21.11.2022)'' Mahşerin üç atlısı (3) - Neden ve nasıl paslanırız'' başlıklı yazısı.

Bizi olması gerekenden daha hızlı ve daha kötü yaşlandıran temel üç sorundan biri de “oksidasyon” yani “paslanma” süreçleridir.

Paslanma meselesini bu köşenin okurlarının yeterince bildiğini düşünerek kısaltılmış hatırlatma notlarıyla özetlemek istiyorum. Zira konu adeta dipsiz bir kuyu gibi. Ayrıca şu bilgiyi de hiçbir zaman unutmayalım: Oksidasyon/paslanma en az inflamasyon/iltihaplanma ve glikasyon/şekerlenme kadar önemli bir yaşlılık tetikleyicisidir. “Niçin paslanırız?” sorusunun yanıtına gelince...

İYİ BİLGİ 1

 

NİÇİN PASLANIRIZ

GÜNLÜK metabolik faaliyetlerimiz sırasında “atık madde” olarak sayılamayacak kadar çok sayıda “kararsız ve saldırgan SERBEST OKSİJEN RADİKALİ” üretiyoruz. Elektron eksikliği içinde kıvranan ve bu eksikliklerini tamamlamak zorunda olan bu metabolik ve kararsız yapılar hücrelerimizin hemen her yerine elektron çalmak için saldırabiliyorlar. Bu saldırılardaki amaçları ise aslında oldukça masum: Eksik elektronlarını tamamlayıp kararsız durumdan kararlı duruma geçmek istiyorlar. Ne var ki bu eksik elektronları tamamlama sürecinde neredeyse birer “elektron hırsızı” gibi davranarak bize zarar veriyorlar. Eksik elektronlarını hücrelerimizin duvarından, hücre içi organellerimizden, hücre çekirdeğinden hatta genetik materyalden çalma yoluna gidebiliyorlar. Serbest radikallerin bu amansız saldırıları ve bitip tükenmeyen hırsızlıkları, eğer zamanında ve yeterince önlenemezse hücresel yapılarımızın bütünlüğü bozuluyor. Bu yapısal bozuşma da onların hastalanmalarına -kronik hastalıkların çoğu bu şekilde meydana geliyor-, yıpranmalarına ve neticede de daha kısa ömürlü olmalarına yol açıyor. Kısacası “paslanma/oksidasyon” bizi kötü ve erken yaşlandırıyor, kronik hastalıklara zemin hazırlayabiliyor, neticede de hak ettiğimiz ömür süresini ciddi ölçüde kısaltabiliyor. İşin kötüsü bu canavarları sadece bedenimizde biz üretmiyoruz. Onlar bazen soluduğumuz havayla (egzoz dumanları!), bazen cildimiz yoluyla (kozmetikler!), bazen ilaçlarla, bazen de yiyeceklerle bedenimize girebiliyor. Peki, ne yapacağız? Onlara teslim mi olacağız? Tabii ki hayır! Paslandırıcı saldırılardan da bedenlerimizi bir ölçüde korumamız mümkün. Bunun yolu da öncelikle sıkı bir “ANTİOKSİDAN DAYANIŞMA BARAJI” oluşturmaktan geçiyor. 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yeni bir iyi hayat sırrı: Sinaptik plastisite 18 Nisan 2024 | 525 Okunma Hangi vitamin daha değerli 15 Nisan 2024 | 723 Okunma Şeker tadında bayram olsun 11 Nisan 2024 | 71 Okunma Yorulmazsanız kötü yaşlanırsınız 08 Nisan 2024 | 583 Okunma Düşmemek için yürüyün 06 Nisan 2024 | 484 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar