Minyatür üzerine bir cümle kurmak

Teamüldür: Müslüman sanatçılar kendi sanatları hakkında konuşmazlar; kalplerine ilham edilenleri sanatlarıyla başkalarının yararlanması için görünürlüğe çıkardıklarını...

Teamüldür: Müslüman sanatçılar kendi sanatları hakkında konuşmazlar; kalplerine ilham edilenleri sanatlarıyla başkalarının yararlanması için görünürlüğe çıkardıklarını düşünerek, zaten bilinmezliğe, şeylerin görünmeyen yüzüne bir tür fener olduklarını, o fenere ayrıca sözleriyle fenerlik etmenin gereksiz olduğunu beyan ederler. Hele hele ustaları da susmuşken, ölünceye kadar ustalarına tilmizlikte musir olanlar, bunu bir edebe, hürmete, saygıya ve sevgiye zemin kılanlar hiç mi hiç konuşmazlar.

Bana inanmayanlar, İslam sanat tarihine ve sanatçılarının biyografilerine baksınlar. Zoraki numune kabilinden ve sadece şiirde Fuzuli’ye Şeyh Galib’e mahsus bir iki söz kıpırtısı görebilirler bu konuda, başka bir şey göremezler.

Konuya bir buradan bakın, bir de günümüzde, yaptığı şeyi bir davul gibi omuzuna asıp, dangıl dungul çala çala televizyon televizyon, gazete gazete dolaşan kerametleri kendilerinden menkul karikatür müsveddelerini... Neyse bu asıl sanatsal bir patoloji konusu... yeri geldiğinde konuşuruz inşallah.

Müslüman sanatçının teamülü yukarıda belirttiğim düzeyde olunca, İslam sanatlarının sosyal hayattan kovulmasından (kültürel kopukluğun bir uçuruma dönüşmesinden) sonra da bunları anlama ve dolayısıyla anlatma konusunda ısrarlı olanların bu çabaları, deyim yerindeyse iğneyle kuyu kazmaya dönüşmüş. Bundan en çok zarar gören sanat da minyatür (İslami resim) olmuş. Zaten “İslam’da resim yassah hemşerim” paylamaları karşısında mahcubiyetle içine kapanan minyatür, ne kendisini açık ifadeye sunabilmiş, ne de ifadeye sunmak isteyenlere açık hale gelebilmiş.

Şunca yıllık Cumhuriyet tarihinde minyatürün bu makus talihini kırmaya yönelen tek isim olarak bir Sezer Tansuğ geliyor aklıma. Hani şu Şenlikname Düzeni üzerinden Osmanlı-İslam resmini anlamaya çalışan öfkeli ve geçimsiz yazar! Ondan ilgili yazılarımda yeri geldikçe söz ettim; İslam resmiyle Batı resmi arasındaki bakış (seyir kültürü) ve anlayış (zihniyet) farkları üzerinden tespit ettiği ilginç hususları yer yer paylaşmaya çalıştım; dördüncü yüzyılda Büyük Theodosius zamanında yapılmış olan, (şimdi) Sultanahmet Meydanı’ndaki obeliskin, Şenlikname düzenini kurarken Nakkaş Osman’a nasıl bir örnek oluşturduğunu, yerinde duran bir şeyin, nakkaşların elinde hem de İslami bir muhteviyatı yüklenerek nasıl bir ok gibi ileriye fırlatıldığını onun kelimeleriyle vermeye çalıştım.

Şimdi, minyatür konusunda konuşmakla gerici sayılmak korkusundan kendisini kurtararak konuşabilmiş bir isim daha var elimde: Abidin Dino!

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Siyonazilerin vasıfları 23 Nisan 2024 | 77 Okunma Altın Buzağı’dan Kızıl Düveye 20 Nisan 2024 | 261 Okunma Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi 18 Nisan 2024 | 931 Okunma Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek 16 Nisan 2024 | 347 Okunma Düve miti Siyonazilerin çirkin emellerini perdeler mi? 13 Nisan 2024 | 129 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar