İran ya da sıradan şeylerin dayanılabilir ağırlığı
En son Ekim 2015’te, Cemal Şakar ve Aykut Ertuğrul ile birlikte gitmiştim İran’a.Sevgili dostum Şamil Öçal’ın müdürlüğünü yaptığı, Yunus Emre Enstitüsü Tahran şubesinde...
En son Ekim 2015’te, Cemal Şakar ve Aykut Ertuğrul ile birlikte gitmiştim İran’a.
Sevgili dostum Şamil Öçal’ın müdürlüğünü yaptığı, Yunus Emre Enstitüsü Tahran şubesinde, kıymetli meslekdaşımız Mehmet Selim Özban’ın düzenlediği bir etkinliğe katıldıktan sonra, kendi imkanlarımızla güney İran turuna çıkmıştık.
İsfahan’dan Tahran’a dönerken bir akşam üstü Kâşân’da yemek molası vererek, ihtiyacımıza uygun bir mekan ararken, pos bıyıklı bir İranlı bize yaklaşarak, “Türkiye buummm” deyiverdi.
İnternetin bin bir nazla çalıştığı o ortamda, Türkiye ile bağlantımız kesikti, dolayısıyla habersizliğimizden kaynaklanan şaşkınlığımız, bilginin veriliş şekliyle tam bir apışmaya dönüşüverdi. Çünkü, adam o Türkiye vurgulu “buuumm” ünlemesini, yüzünün her tarafına yayılmış bir sırıtışla söylemişti. Kendimizi biraz toparlayıp, televizyonu da olan bir yer bulunca, Ankara Tren Garı’ndaki terör saldırısının bilgisine ulaştık.
Bu seyahatimden önce İran’a kaç kez gittiğimi hatırlamıyorum ama adımın Ömer olmasından kaynaklanan yüz ekşimelerinin dışında, küçük de olsa fiili bir tepkiyle karşılaştığımı hatırlamıyorum.
Bu manada, sivil ortamlarda asker ve polisin yer almadığı İran, güvenlik ve seyahat açısından dünyanın en rahat ülkelerinden biri olarak yer etmiştir aklımda.