Görüyorum öyleyse varım
Farzedelim ki siz görüşü ve yorumlarıyla meşhur olan bir plastik sanatlar eleştirmenisiniz.Bu meşhur oluşla, sadece görmeyi ve gördüğünü yorumlamayı bilen olmanın ötesine geçmişsinizdir...
Farzedelim ki siz görüşü ve yorumlarıyla meşhur olan bir plastik sanatlar eleştirmenisiniz.
Bu meşhur oluşla, sadece görmeyi ve gördüğünü yorumlamayı bilen olmanın ötesine geçmişsinizdir artık; gördükleriniz hakkındaki düşünüşünüzle (tasavvurunuzla), verdiğiniz bilgiyle (tasvir edişinizle) kendi otoritenizi kurmuşsunuzdur.
Zira görmeniz ve gördüğünüze dair tasvir ve tasavvurunuzla, şeyleri bihakkın göremediklerini, tasvir ve tasavvurdan aciz olduklarını düşünenerek sizin görüşünüze itibar edenlerin vekilisinizdir; “nasılsa bir gören var, onun görüşünce görürüz” deme rahatlığıyla görme muafiyeti kazandıklarını sananların, sizin görüşünüzün müptelaları / esirleri olmaları ise giderek otoritenizi pekiştirir; ta ki artık görme konusunda otoritesi güçlü olan biri olarak, despotlaşma anlamında otoriterleşirsiniz.
Otoriterleşmek, kendini ben-cil-likle merkeze yerleştirmektir. Otoriterlik esasınca kendinizi merkeze yerleştirdiğinizde, aynı zamanda görülen olduğunuzu unutup, yegâne / en iyi gören olarak tanrısal bakışın katına eriştiğinizi sanmaya başlarsınız. Geldiğiniz bu nokta tam da Nietzsche’nin söyleyişiyle tanrının öldüğü noktadır. Ölen tanrıya karşılık siz merkeze yerleştiğinizde ise artık herşey dışınızda kalacak, dolayısıyla herşey sizin için ötekileşecektir.
Bu bağlamda Barbara Bolt, Heidegger’in tasvirciliğe ve/veya tasavvurculuğa dair düşüncelerini anlatırken şunları söylemektedir:
“Sokrat-öncesi Yunan dünyasında, insan kendisine varolan tarafından bakılandır. Modern çağda ise bu ilişki tersyüz olur, artık bakan insandır. İnsan varolana bakan olur. Varolan, insanın araştırma nesnesi haline gelir. Erken dönem Yunanlılar için varolan şimdi ve burada mevcut olandır. Bu kavramsallaştırmada düşünce ve Varlık birbirinden ayrı değildir. Heidegger’e göre Yunan dünyasında, ‘İnsan... kendisini açan tarafından, mevcut olanın huzuruna çağrılandır... Bu nedenle, insanın kendi özünü gerçekleştirmek üzere, kendisini açanı, açıklığı içrerisinden biriktirmesi (legein), kurması (sozein), yakalaması ve muhafaza etmesi ve onun yarattığı bölücü karmaşaya maruz kalması gerekir.’