Tiflis’te birkaç gün...
Bu mevsim dayanılmaz sıcak değil nadir görülür şeker gibi bir hava vardı. Çoktan çiçekten kesilmişti ıhlamurlar fakat eski Tiflis sokaklarını karşılıklı birer şemsiye gibi...
Bu mevsim dayanılmaz sıcak değil nadir görülür şeker gibi bir hava vardı. Çoktan çiçekten kesilmişti ıhlamurlar fakat eski Tiflis sokaklarını karşılıklı birer şemsiye gibi gölgeliyorlardı. Dünyanın gidebildiğim her şehrinde olduğu gibi yine sabahın altısı benimdi. Avlulu geniş evlere açılan loş geçitler, her zaman fedakar kadınlar, üç beş sakin köpek, biraz kaçak bulut fakat Tiflis’e özgü o mütevazı kendisine özgülük içimi sevinçle dolduruyordu. Daha önce ölesiye dolaşmıştım buraları. Dinmez merakla Tiflis’i kuran espriyi yakalamaya çalışmıştım? Neydi bu narin ve bir o kadar da alabildiğine yalın şehri kuran sebebi? Aşağıya, Kura Nehri’ne varınca zihnim aydınlandı. Türkiye’den doğup Gürcistan’a hayat veren ve sonrasında Aras ile birleşerek...