Dağ, insan ve kitap

İkisi de sesine aynı testosteronu yükleyerek, aynı soruyu sordu bana: “Yoksa öldürmedin mi” ya da “Seninki de iş mi, ben olsam kesin öldürürdüm.” Ben dağda o tavşanla...

İkisi de sesine aynı testosteronu yükleyerek, aynı soruyu sordu bana: “Yoksa öldürmedin mi” ya da “Seninki de iş mi, ben olsam kesin öldürürdüm.”
Ben dağda o tavşanla karşılaştığımda, silahımı değil, cep telefonumu çıkarıp videosunu çektim. Çünkü onu yemeye muhtaç değildim, onu vursam zevk için vurmuş olacaktım. Çok büyük bir hayvandı, en az 7-8 kg gelirdi, ben meşelerin arasından sessizce çıktığımda 15 m mesafeden bana bakıyordu ve benim o mesafeden hem de sadece birkaç saniye içinde onu vurmam işten bile değildi. İnsanları şaşırtan buydu işte. Dağda tek başına kalabilen bir adam o tavşanı niye öldürmez?

 

 

İlk şaşıran dağa çıkarken karşılaştığım ve beni yakındaki kurt sürüsü ile vukuatlı boz ayı konusunda uyaran odun kömürü işçisiydi. “Sakın çıkma oraya, şu yakınlara kur çadırını” demişti ısrarla.  Kampları birkaç kilometre aşağıda kalıyordu. Mardinli, ama Mersin’de oturan büyük bir aileydi. Mersin belediyesinde çalışan annelerinin kayyumdan sonra işten çıkartılmasından, Suriyeli mültecilerden, hayat pahalılığından, adaletsizlikten, baskıdan, insan hakları eksikliğinden ve pek çok şeyden yakınıyordu. Suriyeli işçi çalıştırıyordu, ama daha aşağıdaki yaylanın Afgan çobandan da şikayetçiydi. Bir defasında yakınına gelen bir tavşanı, elindeki odun ile kafasını ezerek öldürüşünü bir pehlivan tefrikası anlatır gibi anlattı hemen. Başka bir defasında da bir evliya mezarının yanında duran bir tavşana kaç kez ateş etmesine rağmen vuramadığını anlatıp “Ben hayatta attığımı kaçırmazdım” diye ne kadar iyi nişancı olduğunu vurguladı. 
Diğeri de bir yakınımdı, “Madem o tavşanı vurmadın, ne diye dağda yattın ki” diye eleştirdi üstten üstten.
Kim bilir, belki de o yukarıdan konuşmalar, o yapay testosteronlu şaşkınlık edaları, vukuatlı bir boz ayı ve bir kurt sürüsünün av bölgelerinin kesişme noktası olan, 2 bin rakımlı bir dağın eteklerindeki ormanda, tek başıma üç gece geçirmiş olmama karşı bir nazireydi. Ama benim için başka anlamları da vardı. 
Her ikisinin bir başka ortak sorusu ise “benim neden İmamoğlu’nu desteklemediğimdi.” Verdiğim cevaplara da pek ikna olmuyorlardı. Hakkında hiçbir şey bilmiyorlar, ama Tayyip Erdoğan’a karşı dört elle sarılıyorlardı. Henüz VIP’ten geçmek için havaya küfürler savurduğu o rezalet yaşanmamıştı, ama bunun pek bir şeyi değiştirmezdi.
Dağda Hulki Cevizoğlu’nun Beden ve Teknoloji kitabını inceliyordum. Hiç bilmediğim yepyeni kavramların hayatın içinde nasıl karşılıklarını bulduğunu görüyordum…
Tarihe bakış açısının değiştikçe, bilinen gerçeği de değiştireceği saptamasının aslında henüz tarih sayılamayacak olan bugünün gerçeklerini anlamak bakımından da doğru olduğunu mesela… 
Hayvan özne ile insan özne arasındaki üstünlük açmazını ya da bir aciz özne olarak yanlış sorularla sahte şampiyonluk peşinde koşan insanı…
Bacağım nedeniyle fazla uzun yürüyemediğimi bilir okurlarım, kamp alanımın çok yakınında ayının ağaçlara sürtünürken bıraktığı tüylerine rastladım, o gece değilse bile yakınlarda dolaşmıştı. Kurtların da belki 200 metreye kadar yaklaştığını geceye yayılan seslerinden anladım. Evet tedbirliydim, ama hiçbiri bana saldırmadı durup dururken.
Ama insan için aynı şeyi söyleyemem.
Bir dağda tek başına kalmayı değilse bile, Hulki Cevizoğlu’nun Beden ve Teknoloji kitabını, hayatı ve toplumu anlayabilmek için çaba harcayan herkese tavsiye ediyorum. 

Geçmiş bayramınız kutlu olsun.

FETÖ’DEN NE FARKI VAR

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
HDP turnusoldur 17 Mayıs 2020 | 38 Okunma Gerekçesiz gerekçe 08 Eylül 2019 | 127 Okunma Savaşçılar, askerler ve diğerleri 01 Eylül 2019 | 188 Okunma Kayyım çözüm mü 25 Ağustos 2019 | 219 Okunma Irak'ta neler oluyor 14 Temmuz 2019 | 610 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar