'Helal olsun' dedirten konuşma…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Salı günkü grup konuşmasını sadece Türkiye değil, bütün dünya izliyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğunda...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Salı günkü grup konuşmasını sadece Türkiye değil, bütün dünya izliyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğunda öldürülen muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’ya sahip çıkması, en taş kalpli olanları bile duygulandıran bir onur vesikası oldu. Erdoğan, Türkiye’nin bu meseleyi ne kadar ciddi takip edeceğini göstermek için sorumluların İstanbul'da yargılanması çağrısı yaptı. Bunun anlamı açıktı: "Ey Kral, kusura bakma ama bu cinayet bir kaza sonucu işlenmiş filan değil, sorumlusunun da oğlun Muhammed Bin Selman olduğunu düşünüyoruz ve kusura bakma, düzgün bir soruşturma yargılama yapacağına inanmıyoruz."

Telaşlı bir koşuşturma ve aynı zamanda adeta sessizlik yemini içinde olan ABD ve bazı Batılı ülkeler, "ama çok sert" serzenişlerine başlamakta hiç gecikmediler. Ancak Erdoğan’ı ne yalanlayabilirler ne de kendi medyalarının "Silah anlaşmalarını iptal etmeyi düşünmüyoruz" diyen Trump’la günlerdir dalga geçmesini durdurabilirler. Çünkü Türkiye’nin elindeki şeyin ne olduğundan haberdar durumdalar.


***

İttifak devam eder ama sallanarak…

Ülkemizde ise bu büyük açıklamadan ziyade AK Parti - MHP ittifakının bitip bitmediği meselesi ilgi gördü.

Grup konuşmalarındaki sert ifadeler daha sonra yumuşatıldı, malum. Her iki lider de Cumhur İttifakı'nın devamından yana olduğunu söyledi. İttifak sadece yerel seçim için bitti.

Öte yandan yerel seçimler için ittifakın zaten mantıksal bir zemini yoktu, yasal zemini hiç yoktu. Fiili zemini de sorunluydu. Tartışma başladığında "Yerel seçimde ittifak: İyi bir fikir değil” diye yazmıştım. 

Bkz. Habertürk 16.09.2018

Bana göre yerel seçim, ittifakın temeli olan "devletin bekası" gerekçesinden yoksundu. Dolayısıyla ittifakı yerel seçimde sürdürmenin meşru bir gerekçesi de yoktu. Dahası pratik değildi.

Nitekim dediğim gibi oldu, "Nasıl yaparız da masa başı çalışarak yasal engeli bertaraf edecek bir formül buluruz" arayışı işe yaramadı.

Çünkü öyle bir formül yok, olmayan şey de bulunmaz.

Çünkü tepede hazırlanan don yerelin bedenine uymaz.

Yerel seçimin doğası çeşitlilikten yanadır, ittifak yapan partilerin seçenekleri arttırmak için değil, daraltmak için yapacakları her müdahale hem yeni hükümet sistemi aleyhindeki soru işaretlerini arttıracak hem de yerel seçimde oy kullanacak seçmenlerin partilerine buğzetmesiyle sonuçlanacaktı. Bu yanlıştan vazgeçilmesi hayırlıdır.

Cumhur İttifakı devam eder mi? Eder. Ama ilk günkü heves epeydir yoktu, şimdi kamuoyuna da yansımış oldu. Her iki parti de, muhafazakar-milliyetçi bir tabana yaslanıyor olsa da, epey farklı iki anlayış söz konusu. Bu da doğal, zira parti tabanları 15 Temmuz gibi kritik gündemlerde bir araya gelebilseler de, milliyetçiliği aynı şekilde algılamıyorlar. AK Parti tabanı için "milli kimlik" yeterli iken MHP milliyetçiliği etnik vurgular etrafında örülen, "Türk" üstkimliği ile yetinmeyen ayrıca "Türkçü" olmayı da içeren bir milliyetçilik.

BAHÇELİ'NİN BÜYÜK BEKLENTİLERE GİRMESİ...

İttifaka destek veren küçük partinin büyük beklentilere girmiş olması da bir süredir Erdoğan’ın güçlü liderlik temasına zarar veren bir tablo oluşturmaya başlamıştı. Hayır, kadro, makam mevki beklentisi değildi bu; nüfuz arttırma, dediğini yaptırma, yönetme ve iktidar beklentisiydi. Nitekim Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında yaptığı "Bu nasıl ittifak ki hiç sözümüz geçmiyor" serzenişi, bu sitemin işaret ettiği taleplerin büyüklüğünü ortaya koyuyordu.

AK Parti’ye Türklük dersi verdiği sahne zihinlerden silinmeyecek kadar enteresandı. Bir de pek enteresan olmayan şeyler vardı. Bekir Bozdağ’a yaptığı hakaretler yetmemiş gibi, isim vermeden "gafil" vs. gibi ifadelerle hem Bozdağ’a hem Ömer Çelik’e yüklenmeye devam ettiği anları kastediyorum. İlginç değildi, çünkü Bahçeli, AK Parti’li simalara hakaret etmeyi alışkanlık haline getirmiş, bu yönde cesaretlendirilmişti. Kendisine "muteber" süsü vermiş bazı gazeteci PR’cılar AK Parti adını o kadar çok defa "gevşekler, fırıldaklar" gibi ipe sapa gelmez küfürleri nitelemek için kullanmıştı ki, daha dün muhalefette olan Bahçeli de, AK Parti'ye "ayar verir" ve önüne geleni haşlarsa bu tutumun kendisine itibar kazandıracağını ya da en hafifinden bunu yapmanın bir bedeli olmadığını zanneder olmuştu.

367 tuzağına düşmemiş, başörtüsü meselesinin çözümünden yana tavır almış, 15 Temmuz’daki devletin bekası duruşuyla takdir toplamış bir siyasetçidir Bahçeli. Renklidir. 24 Haziran’ın hemen ertesi günü 70 kişilik bir hedef gösterme listesi hazırlamasından tutun, "Suriye’nin geleceğinde Esad olmamalıdır" diyerek çok eleştirdiği Davutoğlu çizgisine gelmesinden çıkın, öngörülemezdir aynı zamanda. Af önerisini mafya babası olarak tanınan bir mahkuma yaptığı ziyaretten başlatması; neredeyse bütün adi suçları kapsamına alan, uyuşturucudan insan kaçırmaya dek bilumum karanlık işin sorumlusunu ödüllendirme anlamına gelen ve o suçlardan mağdur olanların kaygılarını hafife alan bir formülde ısrar etmesi ise tecrübesiyle mütenasip olmayan bir öngörülemezlik içermekteydi. Ayrıca hemen belirtmeliyim ki, bunları bugün söylüyor değilim. Af meselesi gündeme geldiği günden itibaren söyledim.

Konuyla ilgili ‘ilk’ yazımın tarihi 13.05.2018. Bkz. “Devlet Bey’in pek acayip önerisi”

Son yazımın tarihi 03.10.2018. Bkz. “Hayal kuranı içeri alırken sakat bırakanı dışarı çıkarmak”

Ant konusunda AK Parti’nin varoluşu ve hikayesiyle uyuşmayacak ölçüde "ırkçı" bir savunmaya girişmesi ve Bekir Bozdağ’ı hedef gösterip linç ettirmesi ise AK Parti’nin de, Erdoğan’ın da tolere edemeyeceği bir nokta oldu. Çünkü bu tutum, yeni sistemle beraber hem cumhurbaşkanı hem de parti genel başkanı olan Erdoğan’ın referans ve motivasyon kaynağına hatta yetki alanına müdahaleden başka bir şey değildi. Bahçeli ya farkında değildi ya gaza getiriliyordu ya da sağda solda dolaşmaya başlayan "AK Parti diye bir parti yok ki, devleti Devlet Bahçeli yönetiyor" dedikodularından hoşnut oluyordu.

Günün sonunda dünkü hadise yaşandı.

Peki şimdi ne olacak?

Cumhur İttifakı bir süre daha devam eder ama dünden itibaren her eşikte sınanacağı için biraz engebeli arazi yolculuğuna benzer bundan sonra.

"İMDİ YÜREK YIRTILIR" TAİFESİ YOK YERE AĞLAŞIYOR

Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin dünkü konuşmaları kendi kendisini Cumhur İttifakı muhasibi olarak atamış kimilerini çok üzmüş. Alp Er Tunga ölmüş gibi ağlaşıyorlar. Her köşeden bir "Hemen öpüşün barışın" tavsiyesi geliyor. Özellikle "Andımız" meselinde CHP’nin sessiz kalışının AK Parti’ye yol gösterdiğini ve Erdoğan’ın söz konusu çıkışının CHP’nin müstakbel ve muhtemel şansını alıp AK Parti’ye verdiğini göremiyorlar.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Millet İttifakı'na kayyum mu atandı? 24 Mayıs 2023 | 283 Okunma 2019'da AK Parti'nin yaptığı hatayı şimdi CHP yapıyor 19 Mayıs 2023 | 319 Okunma İktidar ilk turun galibi oldu, muhalefetin gardı düştü 16 Mayıs 2023 | 1.122 Okunma "Ne işin var orada?" sultası 08 Mayıs 2023 | 566 Okunma Cevabını arayan sorular 28 Nisan 2023 | 121 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar