Ehlü’l-hal ve’l-akd: Teori ve Pratik
Kur’ân-ı Kerîm siyasal bir yönetim şeklinden bahsetmez; toplumda salâh (barış ve güvenlik), adalet ve hakkaniyetin hâkim olması; haksızlık, zulüm ve fesadın önlenmesi gerektiğinden söz etmekle...
Kur’ân-ı Kerîm siyasal bir yönetim şeklinden bahsetmez; toplumda salâh (barış ve güvenlik), adalet ve hakkaniyetin hâkim olması; haksızlık, zulüm ve fesadın önlenmesi gerektiğinden söz etmekle yetinir; ötesini insanların tercihine bırakır. Geleneksel Sünnî İslam’da ilk tecrübe şûrâ (danışma) ve seçim şeklinde olmuştur. Devlet başkanını (imam, halife) seçmeye bîat, ağır sağlık ya da ahlâk sorunları yüzünden ehliyetini kaybetmiş yöneticiyi görevden uzaklaştırmaya da azl veya halʿ denir. Bu yetkiyi taşıyan bir heyetin bulunması gerektiği kabul görmüş ve bu heyete “ehlü’l-hal ve’l-akd” denilmiştir.
Fakat klasik fıkıhta bu heyetin kurumlaşmasını ve kalıcı olarak işlemesini sağlayacak yasal bir prosedür tespit edilememiştir; bu şekilde görev, sorumluluk ve yetkileri yasalarla düzenlenmiş etkin bir kurum oluşturmak da hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Halbuki birçok ayette iyilik ve adalet çizgisinden sapan yöneticilerin, -Şuarâ 26/151-152. ayetlerdeki ifadeyle- “yeryüzünde (ülkede ve toplumda) düzgün işler yapmayıp, barışı ve huzuru...