Neo-Osmanlıcılığın sonu mu?

BM Genel Kurulunda 128 ülkenin ABD’nin uyarılarına karşı bu karara karşı çıkmasından önce İslam İşbirliğinin İstanbul Bildirgesi Suudi Arabistan ve İran, ya da Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)...

BM Genel Kurulunda 128 ülkenin ABD’nin uyarılarına karşı bu karara karşı çıkmasından önce İslam İşbirliğinin İstanbul Bildirgesi Suudi Arabistan ve İran, ya da Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi hasımları Kudüs tehditlerine karşı Kudüs söz konusu olunca birlikte davranmıştı.

Ancak Kudüs ruhu, Arap yönetimleri nezdine Türk-karşıtı söylemi durdurmuş gibi görünmüyor. Geçenlerde Medine ve Kudüs savunucusu Fahrettin Paşa üzerine yaşanan münakaşaya rağmen dün, 27 Aralık’ta BAE Dışişleri Bakanı Enver Gargaş’ın attığı Twitler anti-Türk duyguların yerli yerinde durduğuna işaret ediyordu. Gargaş, kendi tanımladığı bir Ankara-Tahran hattının Arapları yönetmeye çalışmasına izin vermemek için Arapları Riyad-Kahire hattında birleşmeye çağırıyordu. Bu mesajın bir gün önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Türkiye-İran-Katar ekseni diye bir şeyin olmadığını” söylemesi ardından yayılması da dikkat çekiciydi.

BAE yetkilileri açıkça bu davada yalnız olmadıkları, Arap-olmayan Müslüman nüfuslu ülkeler karşı Suudi Arabistan ve Mısır ittifakının sözcüsü gibi davrandıkları izlenimini vermeye çalışıyorlar. Bu bakış açısından İran Şii-Sünni mezhep çekişmesi içinde ideolojik aktör olarak görünüyor. Ama BAE’nin asıl hedefinin Türkiye Cumhuriyeti olduğu da görünüyor; sebebi Türkiye’nin 400 yıldan fazla, Halifeliği de ele geçirmek suretiyle Arap yarımadası ve Kuzey Afrika’nın önemli bölümünü Osmanlı hanedanıyla yöneten Türk İmparatorluğunun mirasçısı olmasıdır.

Türkiye’de AK Parti bünyesindeki ideologlar arasında da yaygın olan nostaljik varsayıma göre, daha önce imparatorluk sınırlarında yaşayan bölge halkları, Osmanlı idaresindeki mutlu günlerin özlemini çekiyor, gözlerini Türkiye’ye dikmiş hasretle bekliyorlardı. Bundan bir asır önce “bizim” olan topraklarda şimdi 20’den fazla devlet vardı. Özellikle de Müslüman halklar için geçerliydi bu.

O zamana dek toplantılarda bir tür hamaset söylemi olarak geçerli olan bu çizgi 2010 sonunda patlayan Arap Baharı ile birlikte siyaset üzerinde etkili olmaya başladı. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun güçlü ideolojik söylemiyle harekete geçen –o dönem Başbakan- Erdoğan öncülüğündeki AK Parti hükümeti bünyesinde Orta Doğu’da Türkiye öncülüğünde Sünni eksende oyun kurucu olma fikri baskın hale gelmeye başladı.

Ancak önce Libya’da baş gösteren topyekûn kargaşa, ardından Mısır’da darbe ve nihayet Suriye iç savaşı, Arap Baharının hiç de öyle ABD başta olmak üzere Batılı neo-oryantalistlerin hayal ettiği gibi bir şey olmadığını acı örnekleriyle gösterdi. Sanırım yaşananlardan Türkiye dâhil her ülke bir ders çıkardı.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
ABD’yle ilişkilerde rüzgâr değişiyor: en muhtemel senaryo 19 Mart 2021 | 401 Okunma Mısır virajı ve “Ne diyorsam o” siyasetinin sonu 17 Mart 2021 | 922 Okunma MHP’nin “Fosforlu” kampanyası yeni Anayasayı yatırdı gibi 12 Mart 2021 | 1.588 Okunma Akşener’in Fosforlu Cevriye çıkışı putları kıran türden 11 Mart 2021 | 1.081 Okunma Papa Fransis’in Irak ziyareti, Türkiye ve İran 10 Mart 2021 | 282 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar