Mahyanın son ustası şehzadeden Matisse’e uzanan hüzünlü öykü

Minareler arasında ışıldayan mahyalar eskiden kandillerle yapılırdı ve bu işin son üstadı, Sultan Abdülâziz’in oğlu bestekâr Seyfeddin Efendi idi. Şehzadenin ve ailesinin hayatları felâketlerle...

Minareler arasında ışıldayan mahyalar eskiden kandillerle yapılırdı ve bu işin son üstadı, Sultan Abdülâziz’in oğlu bestekâr Seyfeddin Efendi idi. Şehzadenin ve ailesinin hayatları felâketlerle geçti. Seyfeddin Efendi sürgünde yaşadığı Fransa’da 1927’de maddî sıkıntılar içerisinde vefat etti, çocukları da binbir dertle yaşadılar ve dünyanın en önemli ressamlarından olan Henri Matisse’e modellik yapan torunlarından Nermin Sultan, hayata 1998’de Fransa’da bir hastahanenin yoksullar koğuşunda veda etti!

Şehzade Seyfeddin Efendi (sağda), ağabeyi Halife Abdülmecid Efendi ile Nice’te, 1925’te sürgünde.

Her ramazanda yahut önemli günlerde camilerin minareleri arasına gerilen tellerin üzerindeki lambalar vasıtasıyla yazılan yazılara “mahya” deriz...

Bugün elektrikli ampullerle yapılan mahyalar geçmişte binbir zahmetle hazırlanır ve bu iş için kandiller kullanılırdı. Minareler ve yazılar arasındaki mesafenin hassas şekilde hesaplanmasından sonra kandiller tellerin üzerine itinayla yerleştirilir, şerefelere çıkan mahyacılar telleri gererler ve her bir kandil, iftar saati geldiğinde şerefelerden uzatılan meş’alelerle tek tek yakılırdı. Yağı biten kandilin doldurulup fitilinin yenilenmesi de başka bir zahmetti.

PİYANOSU HACZEDİLDİ

Bu işin böylesine çaba gerektirdiği günlerde, İstanbul’daki büyük camilere kurulan mahyaların son ustası bir padişah çocuğu, Sultan Abdülâziz’in oğlu ve son Halife Abdülmecid Efendi’nin kardeşi olan Şehzade Mehmed Seyfeddin Efendi idi.

Bir imparatorluk prensinin minarelerin arasını inceden inceye ölçüp teller üzerine kandiller dizmesi ve hayli kilolu olmasına rağmen şerefelere çıkıp telleri germesi, gerilen tellerin üzerindeki kandilleri yağ ile doldurup yakması pek alışılmış bir iş değildi ama mahyacılık Seyfeddin Efendi’nin hobisi idi ve imparatorluğun son senelerinde İstanbul’da ondan daha maharetli bir başka mahyacı yoktu.

Seyfeddin Efendi, babasının saltanatı sırasında, 1874’te İstanbul’da doğdu. Sultan Abdülâziz tahttan indirildiği sırada iki yaşındaydı ve küçük şehzadeyi Dolmabahçe Sarayı’ndan Beşiktaş’taki Feriye Sarayı’na naklettiler. Gençlik senelerinde Bağlarbaşı’nda bir köşk satın aldı ve 1924 Mart’ında Osmanlı ailesinin bütün mensuplarıyla beraber sürgüne gönderilmesine kadar bu köşkte oturdu ama İstanbul’daki hayatı hep malî sıkıntılar içersinde geçti, hattâ borçları yüzünden bir gün köşkteki piyanosuna kadar herşeyi haczedildi.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Anketçilerin üzerinden öyle bir silindir geçti ki, Allah düşmanımı bile bu kadar rezil etmesin! 27 Mayıs 2023 | 901 Okunma Hayvanat bahçesi 18 Mayıs 2023 | 511 Okunma Postallı demokratlar 10 Mayıs 2023 | 790 Okunma Fazıl Say'ın bestelediği 100. Yıl Marşı'nın üzerinde intihalin gölgesi var! 28 Nisan 2023 | 674 Okunma Bu da benim "100. Yıl Marşı" önerim: "Çıktık açık alınla yüz yılda her savaştan" 25 Nisan 2023 | 293 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar