Kılıçdaroğlu'na kalkan el, demokrasi ve ülke birliğine kalkmıştır

Değerli Okurlar, geçtiğimiz günlerde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun uğradığı “linç girişimi”, güzelim ülkemin, siyasi kirlilikte geldiği noktayı apaçık gösteriyor. Çok üzücü. Üzücü olduğu kadar da ürkütücü. Bu olaylara, yerel seçim propaganda sürecinde siyasilerin kullandığı etik olmayan, acıtıcı, toplumu ayrıştıran söylemlerin sebep olmadığını kimse iddia edemez . Bu tür söylemlerin toplum psikolojisini aşırı derecede gerip üstüne birde ekonomik sıkıntının eklenmesiyle daha da vahim bir takım olaylara sebep olacağı, ülkemi yönetenler açısından göz ardı edilmemelidir. Önlemler alınmaz ve bu sular durulmazsa olaylar ne noktalara gelir düşünmek dahi istemiyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun başına gelen olaya sebebiyet veren şey, çocuk katili teröristlerin şehit ettiği bir yavrumuzun cenazesine gitmek midir? Böyle bir sebep olabilir mi? Daha da ilginci, bu cenazeye Savunma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Genelkurmay Başkanı,emniyet genel müdürünün gidenler arasında olması. Yani güvenlik önlemleri had safhada olmalıydı. En azından bir yurttaş olarak ben öyle düşünmüştüm. O zaman aklıma şu soru geliyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yumruklanmasıyla başlayan kargaşa ortamında, bu güvenlik birimleri ne yaptılar doğrusu merak ediyorum. Neden acilen müdahale edilmedi? Eğer Sayın Kılıçdaroğlu, korumalar eşliliğinde o eve sokulmasaydı, dışarıdan getirildiği iddia edilen o kalabalık, yeni bir Menemen, Çorum, Madımak ve Kahramanmaraş yaşatabilirdi. İçimi en çok acıtanlar ise bir kadının “evi yakalım” diye çığlıklar atması ve diğer bir kadının da parke taşlarıyla Sayın Kılıçdaroğlu’nun makam arabasının camlarını kırması. Hatta en sonunda da şoförün camına parke taşını atması. Ülkenin geldiği duruma bakarmısınız!….

Peki, medya çarşaf çarşaf yazdı (yandaş olmayan), Sayın Soylu bu olaylardan önce, CHP İl Başkanlarına, şehit cenazelerinde protokolde yer verilmemesini, PKK teröristlerinin cenazesinde ise bir kişilik kontenjan ayrılmasını müsteşarlar aracılığıyla talimat gönderdiğini söylemiş. “Sandıkta beraberler, cenazede de beraber olsunlar.” diye de eklemiş. Sayın Kılıçdaroğlu’nun olayından sonra ise, yine medyadan öğreniyoruz ki “Bir genel başkan cenazeye gelecekse, başkanın güvenlik ekibinin bunu güvenlik birimleriyle paylaşması esastır. Bunun önemi, seçimin akabinde oluşan bir cenaze olmasındandır. Seçimdeki pozisyonları ( millet ittifakını kastederek) açık ve nettir. CHP’nin PKK’dan kendisini ayrıştırmayan politikaları, tamamen kamuoyunun önünde gerçekleşmiştir. “ dedi.

Değerli Okurlar, dikkat ederseniz bu eylem YSK’ya AKP’nin yaptığı başvurudan kısa bir süre sonra gerçekleşti. Sayın Kılıçdaroğlu’nun saldırıya uğradığı gün de , Sayın İmamoğlu’nun Maltepe’de mitinginin olması ise ilginç bir rastlantı olsa gerek.

Sayın Erdoğan’ın ülkenin bekasını ilgilendiren meselelerde 82 milyonun hep birlikte Türkiye ittifakı olarak hareket etmeliyiz söylemini yürekten kutluyorum. İşte bizi kardeşçe tutacak çok önemli bir söylem. Buna karşın Sayın Bahçeli ne dedi? “Ülke bazlı bir siyaset olamaz. Bizim ittifakımız Cumhurladır, bizim ittifakımız AKP’li kardeşlerimizledir.” Yine Sayın Bahçeli, Kılıçdaroğlu’na dedi ki “%9,83 oy aldığın yerde cenaze namazında ne işin var?” Orada kendisinin % 7 oy aldığını hatırlatmak isterim.

Sayın Cumhurbaşkanı, ülkeyi bu gerginlikten çıkaracak tek insan sizsiniz. Lütfen yukarıda söylediğiniz gibi, 82 milyon, hep birlikte Türkiye ittifakı olarak yola çıkmalıdır. Ülke çok gergin. Siyasetin dili ayrıştırıcı değil birleştirici olmalıdır. Siz söylemlerinizde kardeşliği, sevgiyi dile getirerek toplumu rahatlatabilirsiniz. Ortağınızın söylemlerine dikkat ediniz. O söylemler, milliyetçi kavramları parlatıyor. Sayın Cumhurbaşkanı, size işin özünü söyleyeyim mi, gelin “PARLAMENTER DEMOKRASİYE DÖNELİM”. Ülkem sakin bir deniz gibi olsun, hep birlikte ülkeyi daha güzel aydınlık günlere taşıyalım. Bu sıkıntılı dönemde CHP’nin destek çağrılarına kulak verin. Birlikte çok daha kısa sürede aydınlığa çıkarız.Hepimiz bu ülke için varız. Ayrışmayalım.