Yeni bir anlayış gerek...

Pazar günü İstanbul İnsani Zirve’ye hazırlanırken dünyanın farklı yerlerinde Türkiye’yi yakından ilgilendiren dört farklı gelişme yaşanıyordu. Avusturya’da seçmenler...

Pazar günü İstanbul İnsani Zirve’ye hazırlanırken dünyanın farklı yerlerinde Türkiye’yi yakından ilgilendiren dört farklı gelişme yaşanıyordu. Avusturya’da seçmenler cumhurbaşkanlığı seçiminin son turu için sandık başına gitmekte, GKRY parlamentosunu yenilemekte, İngiltere Başbakanı David Cameron televizyon kameralarına Türkiye’nin 3000 yılından önce AB’ye üye olmayacağını söylemekteydi. Hepsinden önemlisi de Cumartesi günü Amerikalı önemli bir general başlatılacak bir saldırının koordinasyonu için Suriye’de YPG/PYD yetkilileriyle görüşmekteydi.

İlki, yani Avusturya’daki seçimler korkulduğu gibi aşırı sağcı aday Norbert Hofer’in kazanmasıyla değil makul görüşleriyle bilinen Yeşiller Partisi’nden bağımsız aday Alexander Van der Bellen’in kazanmasıyla sonuçlandı. Ama ancak postadan çıkan oyların hesaba katılması sayesinde. Eğer yurt dışında yaşayan ve genellikle okumuş-yazmış olan Avusturyalıların oyları olmasaydı, bugün Avusturya’nın Cumhurbaşkanlığı koltuğunda göçmen karşıtı ve açıkça ırkçı Hofer oturacaktı.

***

Çok cüzi bir farkla Avusturya bu yükten ve utançtan kurtuldu. Fakat ne AB, ne de Türkiye Avusturya halkının tercihlerinin ortaya çıkarttığı ve çıkartacağı sonuçlardan kurtuldu. Nazi mirasına çok yakın duran bir parti ilk defa bir ülkede iktidarı ele geçirebilecek çoğunluğa ulaşabileceğini ispatladı. Bunun etkisi kaçınılmaz olarak Avrupa siyaset sahnesinde hissedilecektir. Ana akım partiler, özellikle de sağdakiler Pegida gibi hareketlerin, Özgürlük Partisi gibi partilerin alanını daraltmaya çalışacaktır.

Bu yüzden Avrupa’nın yabancı düşmanlığına daha fazla prim vermesi, Cameron gibi Türkiye’nin üyeliğini 1000 yıl sonraya erteleyen liderlerin sayısının artması beklenmelidir. Kıbrıs Rum kesimindeki seçimlerden çıkan sonuç da bu yöndedir. Her ne kadar adadaki müzakerelerin akışını etkileyebilme potansiyeli şimdilik bulunmasa da, ELAM gibi bir partinin barajı aşarak Meclis’e girmesi kendi başına rahatsız edici bir gelişmedir.

Ancak bu gelişmelere karşı Türkiye’nin yapması gereken küsmek ve içine kapanmak değildir. Kendini ve karşısındakileri sorgulamalı, kendi kadar muhataplarının anlayışını, dünyaya bakışını da değiştirmeye çalışmalıdır. Dünya siyasetinde etkili olmak istiyorsak kutuplaştırmaktan, zaten var olan kültürel uçurumları derinleştirmekten kaçınmamız şarttır. İktidar bloğu Avrupa’yı da, Amerika’yı da kendisine, dolayısıyla da bize vereceği zararlardan korumak için reflekse değil akla dayalı tepkiler vermelidir.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Diplomaside hareketli bir hafta... 24 Nisan 2024 | 122 Okunma Garip savaş... 21 Nisan 2024 | 96 Okunma İran saldırısının düşündürdükleri 17 Nisan 2024 | 507 Okunma Distopik bir geleceğe doğru… 14 Nisan 2024 | 120 Okunma Biraz nostaljinin kimseye zararı olmaz... 10 Nisan 2024 | 63 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar