Sebil Mektebi

Delikanlılık yıllarımı yaşadığım 1970’li yılların ortalarında düzenli takip ettiğim iki haftalık gazete/dergi vardı. İkisi de dergi boyutunda ama gazete havasındaydı. Biri Mehmed Şevket Eygi...

Delikanlılık yıllarımı yaşadığım 1970’li yılların ortalarında düzenli takip ettiğim iki haftalık gazete/dergi vardı. İkisi de dergi boyutunda ama gazete havasındaydı. Biri Mehmed Şevket Eygi Beyefendi’nin çıkardığı Büyük Gazete, öteki ise Kadir Mısıroğlu Beyefendi’nin yayımladığı Sebil. Büyük Gazete’den “Ehl-i Sünnet İnancı”nı ve “İslam kardeşliği”ni anlamaya, Sebil’den ise “Osmanlı ve tarih şuuru” ile “ecdat muhabbeti”ni kavramaya çalıştım. İkisi de ışıktı, ufuktu, yoldu, istikametti, ocaktı, mektepti. İyi ki, o talebe harçlığımla bu neşriyatı takip etmişim. Yaşayan her iki büyüğüme şifahi olarak teşekkürümü arz etmiştim, şimdi de yazılı olarak sunuyorum. Allah sizden ebeden razı olsun.

                1980’li yılların ortalarıydı. Dursun Gürlek Hoca ile meftunu olduğumuz Bâbıâli’de dolaşırken, “Kadir Abi’yi ziyaret edelim.” dedik. Sebil Yayınları, Cağaloğlu’ndaki Valilik binasının tam karşısındaki köşede Vilayet Han’daydı. İçeri girip selam verdik. Başka misafirler de vardı. Sohbet esnasında dışarıdan sesler geldi. Kadir Bey ayağa kalktı ve pencereden Vilayet’e baktı. Sonra bizi de pencere kenarına çağırdı, kalabalığı gösterdi. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Valilik binasından içeri giriyor, İstanbul Valisi karşılıyordu. Yanında resmi zevat, büyük hareketlilik var. Kadir Bey bu  manzarayı görünce tebessüm etti ve “Turgut Bey kadim dostumuz. Şimdi Reis-i Cumhurumuz. Bugünlere geldik, şükretmek lâzım.” dedi. Orada bulunan herkes bu sözleri tasdik etti. Evet Türkiye, artık sivil bir cumhurbaşkanına sahipti. Hatırlıyorum da, o yıllarda merhum Özal’a saldıran güruh, bugünlerde de aynı galiz sözler, iftiralar, hakaretlerle ve hezeyan içinde Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a hücum ediyor.

                CRR Konser Salonu’nda Sultan İkinci Abdülhamid Han hakkında bir sempozyum yapılmıştı. Kadir Bey de katılmıştı. Toplantıdan sonra salonda yüksek sesle, bugün ihanet odağı olduğu kesinleşen ve ABD’ye sığınmış bulunan FETÖ’nun başhainini sertçe eleştiriyordu. Bu tenkitlere, Diyanet’in düzenlediği Beyazıt Kitap Fuarı’nda da devam ediyordu. Menhus adamın Müslümanlar arasında çıkardığı fitneyi, yaptığı tahribatı dile getiriyordu. Rahmetli Ali Nar Hoca da yayımladığı İslamî Edebiyat dergisinde “Dinlerarası Diyalog Aldatmacası”nın tehlikesinden sık sık bahsediyordu. Mümin, basiretli ve ferasetli olur. Kanaatimce münevverlerimiz arasında bu korkunç tehlikeyi ve azgın fitneyi ilk sezen iki şahsiyet Kadir Mısıroğlu ve Ali Nar’dır.

                İstanbul’un 100 Yayınevi kitabını hazırlarken Sebil’e de yer verdim. 1964 senesinde kurulan yayınevinin neşredilen ilk kitabı, yazarımızın Lozan Zafer mi, Hezimet mi? isimli üç ciltlik kitabıdır. Tarihçimiz ayrıca şu kitaplara da imza attı: Osmanlı Tarihi, Tahrif Hareketleri, Muhtasar İslâm Tarihi, Pirî Reis, Zoraki Asi Şehzâde Bâyezid, Geçmişi ve ve Geleceği ile Hilâfet, Mimar Koca Sinan, Sultan Vahideddin, Sultan Abdülaziz, Sultan II. Abdülhamid, İslâm Dünya Görüşü, Hilâfet, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler, Osmanoğulları’nın Dramı, Filistin Dramının Düşündürdükleri, Geçmiş Günü Elerken, Hicret, Gurbet İçinde Gurbet, İslâm Yazısı’na Dâir, İslâm Harflerinin Müdafaası, Doğru Türkçe Rehberi Yahud Bin Uydurma ve Batı Menşe’li Kelimeyi Boykot, Türkçenin Müdaafası, Macar İhtilali, Ermeni Mezalimi, Yunan Mezâlimi, Musul Meselesi, Moskof Mezalimi, İslâmcı Gençliğin El Kitabı, Ali Şükrü Bey, Üç Hilâfetçi Şahsiyet, Vahideddin. Tarihî romanları ise şunlardır: Kanlı Düğün, Uzunca Sevindik, Kırık Kılıç, Kavuklu İhtilalci, Düzmece Mustafa, Cem Sultan’ın Papağanı, Zağnos Paşa, Veli Beyazıt’ın Bedduası, Malkoçoğlu Kardeşler, Makbul ve Maktül İbrahim Paşa, Barbaros Hayreddin Paşa, Sokollu Mehmed Paşa. Tabii bunların dışında farklı yazarlara ait eserler de yayınevinden çıkmış. Bir ara mütefekkirimizin hatıratı Yeni Söz gazetemizde yayımlandı. Bu mühim hatıralar, daha sonra kitaplaştı.

Geçenlerde rahatsızlanan ve hastaneye kaldırılan Kadir Mısıroğlu’nu Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan vefa göstererek ziyaret etti ve ‘geçmiş olsun’ dileklerini iletti. Her zaman yerli ve millî değerlere düşman olan güruh, bir anda yine saldırmaya başladı. Aslında bu şenaat, onlardan beklenir. Fikirlerine katılmasanız bile belli bir yaşa gelmiş bir tarihçiyi, bir yazarı Cumhurbaşkanı ziyaret ediyorsa bu davranış ancak alkışlanır. Orada ideoloji susar, sadece insanî davranış öne çıkar. Ama adamların insanlıktan nasibi yoksa neylersiniz? Bu ziyareti değerlendiren Kadir Mısıroğlu, Cumhurbaşkanı’mıza şunu söyledi: “Senin mevkiine gelip senin başarılarına imza atan bir adam, eskiden ‘ağabey’ dediğine sonra ‘ağabey’diyemezdi, ‘hocam’ dediğine ‘hocam’ diyemezdi. Sen bu vasfı muhafaza ettin, kibre ve benliğe kapılmadın. Allah’ın sana takdir ettiği iyilikleri, Allah’ın bir lütfu olarak bildin. Bu, hizmetlerin kadar büyüktür ve Allah katında mükâfatı mûciptir.” Toplumumuzda ‘tarih şuuru uyandıran’ Kadir Mısıroğlu Beyefendiye Cenab-ı Allah’tan şifalar diliyorum.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sanat Her Derde Devadır 02 Eylül 2018 | 3.534 Okunma M. Zeki Akdağ 01 Eylül 2018 | 167 Okunma Sevinç Çokum 29 Ağustos 2018 | 3.568 Okunma Anadolu’daki ilk büyük destanımız 26 Ağustos 2018 | 5.707 Okunma Haldun Taner 25 Ağustos 2018 | 198 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar