Kızılelma

Kahraman Mehmetçiğimiz tankın üstüne bir hamlede sıçrarken gazeteci sordu: “Nereye?” Yiğit askerimizbaktı, tebessüm etti ve kendinden emin bir hâlde “Kızılelma’ya!” dedi. Bunun üzerine...

Kahraman Mehmetçiğimiz tankın üstüne bir hamlede sıçrarken gazeteci sordu: “Nereye?” Yiğit askerimizbaktı, tebessüm etti ve kendinden emin bir hâlde “Kızılelma’ya!” dedi. Bunun üzerine gündeme nurtopu gibi bir kavram daha oturdu ve toplum olarak tartışmaya başladık bu sözü. Cumhurbaşkanımız, Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kullanmasından sonra da muhalifler için bir fırsat doğdu. Zaten gündemi her zaman “Reis” belirlemiyor muydu? Yine öyle oldu. Esasen Diriliş Ertuğrul’da da geçiyordu bu kavram. Tabii filmden çok önce kitaplara, makalelere girmişti. “Genç Kalemler”in iki öncü ismi Ziya Gökalp ve Ömer Seyfeddin ise bu kelimeyi modern edebiyatımızda ilk kullananlardı. Divan şiirimizde de rastlanmıyor değil. Koca Sekbanbaşı’nın “Heman göstersünler. Dalkılıç olur, düşmanı harap iderüz ve kralın tac u tahtını başına geçürüp Kızılelma’ya dek gideriz...” ifadeleri bizi maziye taşıyor.

Ben kısır ideolojik bakışların dışında bakmak istiyorum bu kavrama. Mesela Ömer Seyfeddin’in 1917 yılında Yeni Mecmua’da yayımlanan ve daha sonra da Eski  Kahramanlar isimli kitabına giren “Kızılelma Neresi?” başlıklı hikâyesi, bana anlamlı, ufuklu ve kuşatıcı gelmiştir. Çocukluğumda okuduğum o hikâyeyi, daha sonra hazırladığım Ömer Seyfeddin adlı kitabıma da aldım.

Yazarımızın “Zamanın Süleyman”ı olarak anlattığı Kanuni döneminde geçiyor hikâye. Padişah, otağının önünde bağrışmalar işitir: “Kızılelma’ya”, “Kızılelma’ya...”, “Kızılelma’yacak gideceğiz!” Hünkâr merak eder, sadrazımını, vezirlerini, kazaskerleri toplatır ve sorar: “Kızılelma neresi? İçinizde bilen var mı?” “Kimi “Viyana” der Kızılelma için kimi “Roma”... “Çin” ve “Maçin”in kastedildiğini öne sürenler de olur. Divanın devletlülerinden birinin “Padişahım! Bu Kızılelma, halk kullarının uydurduğu bir efsanedir. Ne aslı vardır, ne faslı...” demesine öfkelenen padişah, “Halkın dediği Hakkın dediğidir!” der ve dışarıdaki ortak nidaya kulak kabartır: “Kızılelma’ya!”

Nihayet buyruk üzre dışarıdaki kalabalıktan üçü seçilir ve otağa alınır. Hünkâr aynı suali yöneltir yeniçeri askerlerine: Biri “Padişahımızın bizi götüreceği yer!” derken ikinci nefer, “Önümüze düşüp bizi götüreceğin yer padişahım!” diye cevap verir. Sıra üçüncüye gelince o da aynı mealde karşılık verir: “Atınızın gittiği yer padişahım!” Sultanın, “Orası neresi?” sualine de “Neresi olduğunu ancak padişahım bilir...” izahı gelir. Padişah bunun üzerine huzurdakilere “Gördünüz ya, der. Üçünün de cevabında bir fark yok. Hakikat bir! Kızılelma benim gitmek istediğim yer, işte Hakkın beni göndereceği yer!..”

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sanat Her Derde Devadır 02 Eylül 2018 | 3.534 Okunma M. Zeki Akdağ 01 Eylül 2018 | 167 Okunma Sevinç Çokum 29 Ağustos 2018 | 3.568 Okunma Anadolu’daki ilk büyük destanımız 26 Ağustos 2018 | 5.707 Okunma Haldun Taner 25 Ağustos 2018 | 198 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar