Ali Ulvi Kurucu

Merhum Ali Ulvi Kurucu’nun Gümüş Tül ve Alevler isimli eserinde geçen  “Habib-i Kibriya” şiiri çok güzeldir. Şöyle der “Âkif-i Sâni”miz: “Habîb-i Kibriyâ, bâb-ı...

Merhum Ali Ulvi Kurucu’nun Gümüş Tül ve Alevler isimli eserinde geçen  “Habib-i Kibriya” şiiri çok güzeldir. Şöyle der “Âkif-i Sâni”miz: “Habîb-i Kibriyâ, bâb-ı recâsın yâ Rasûlallah, / Muhammed Mustafa, hayrul verâsın yâ Rasûlallah!.. / Tecellây-ı cemâlinden elestin bezmi şâd oldu, / Dil-i mecrûh-u uşşâka şifâsın yâ Rasûlallah! / İlâhî bir güneşsin, nûruna pervânedir âlem, / Yakan uşşâkı ol muhrık sâdâsın yâ Rasûlallah!.. / Nebîler Rûz-i Mahşerde, şefâat bekliyor senden, / Gönül şehrinde her medhe sezâsın yâ Rasûlallah…”

                Ömrünü İslâm’a hizmetle geçirmiş bir şahsiyetti Ali Ulvi Kurucu. Onu önce gıyaben tanımıştım, henüz bir çocuk iken güzel ismine rastlamıştım. Bediüzzaman Said Nursi hakkındaki Tarihçe-i Hayat adlı eserin önsözü, ona aitti. “Medine-i Münevvere’de mühim bir âlim” diye kendisinden bahsedilen Kurucu, şiirleriyle gönüllerde taht kurmuştu. O takdimde hâlâ unutamadığım mısraları zihnimi süslüyor: “Tarihe şerefler veren erler anılırken, / Yükselmede ruh, en geniş âlemlere yerden. / Bin rayihanın feyzi sarar ruhu derinden, / Geçmiş gibi Cennetteki gül bahçelerinden.”

                Sonra şiir kitabını buldum ve okudum. Gümüş Tül Alevler, tülden bir alev gibi yüreğimi tutuşturmuştu. Şiirleri okuyor, bazılarını ezberliyordum. Kendisine “İkinci Âkif” denildiğini duyduğumda muhabbetim daha çok artmıştı. Uzun bir aradan sonra İstanbul’a geldiğimde edebî mahfilleri takip ediyor, isimlerini duyduğum zatları dinliyor ve kendilerinden istifade etmeye çalışıyordum. Ali Ulvi Kurucu’yu da Medine’den İstanbul’a geldiği bir gün dinlemek nasip oldu. İstanbul Türkocağı’ndaki sohbeti yine İslam’a ve Müslümanların meselelerine dairdi. Zaten onun başka derdi yoktu ki.

                Ali Ulvi Kurucu, Konya’da 1922 yılında doğmuştu. İlk ve orta tahsilini  burada tamamlamış, seksen senelik ömrünün ilk on sekiz yılını bu şehirde  geçirmişti. Daha sonra ailesi ile birlikte Medine-i Münevvere’ye gitti. Ardından eğitim için Kahire’ye geçti. Yüksek tahsilini bu şehrin meşhur Ezher Üniversitesi’nde tamamladı. Eğitimini tamamladıktan sonra Medine’ye döndü ve çeşitli memuriyetlerde bulundu. Medine’de uzun süre Evkaf Dairesi’nin ‘inşaat ve sicillat emini’ olarak görev yaptı. Sultan II. Mahmud’un yaptırdığı Mahmudiye Kütüphanesi ile Şeyhülislam Ârif Hikmet Kütüphanesi’nde çalıştı. 1985’te emekli olduktan sonra Medine’de dünyanın her tarafından gelen ilim adamlarını ağırlamaya başladı. O, Kur’an hâfızıydı ve geniş bir hadis kültürüne sahipti. Aynı zamanda tarih, musikî ve hat konularına özel ilgi duyuyyordu. Bilhassa şair kişiliği öne çıkmıştı. Mehmed Âkif’in şiir üslûbunu devam ettiren nadir şairlerinden olup aruz ölçüsüyle şiirler yazdı. Nesir sahasında da çeşitli eserler verdi. Şiirleri Gümüş Tül ve Alevler, makale ve röportajları ise Gecelerin Gündüzü adıyla neşredildi. Medine’de 3 Şubat 2002 tarihinde vefat eden Ali Ulvi Kurucu, Cennetü’l-Bakî Mezarlığında toprağa verildi.

                İki yıl önce Kızlarağası Medresesi’nde TYB İstanbul Şubesi’nin         düzenlediği anma toplantısına yakınları da gelmişti. Dört cildi yayımlanan hatıratın yeniden neşri konuşulmuştu. Muhacir olan, gurbette vatandan uzak 56 yılını geçiren bir ömrün sahibi olan Kurucu, rahmetle anılmış, yakınları, ailesi ve sevenleri kendisi hakkında unutulmaz hatıraları paylaşmıştı. Kalemini kılıç gibi İslam için kullanmış, ideallerinden asla vazgeçmemiş ve mesela şu güzel mısralara imza atmıştı: “En ağır şartlara rağmen yine şahlanmada din, / Külle örtülmesi mümkün mü bu kudsi alevin.”

                Köklü bir dinî eğitim almıştı. Amcası Konya’nın meşhur maneviyat büyüklerinden Hacıveyiszade Mustafa Efendi idi. Şairdi ama tarih, musıkî ve hat konularında da geniş bir bilgiye sahipti. Medine’de yaşadığı bütün ömrünü âdeta İslam’a adamıştı. Gerek Anadolu’dan o mukaddes topraklara gidenler, gerekse dünyanın dört bir tarafından hac vazifesini yerine getiren müminler onu ziyaret ederdi. Evinde ağırlayıp misafir ettiği şahsiyetler arasında, Şeyh Sâmi, Şeyh Mehmed Zâhid Kotku, Şeyh Abdülgafûr Abbasî, Ebul Hasen Nedvî, Saatçi Osman, Eğinli Hâfız Hasan, Hâfız Zekai, Mustafa Necati, Said Şamil, Ladikli Ahmed de bulunuyordu.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sanat Her Derde Devadır 02 Eylül 2018 | 3.534 Okunma M. Zeki Akdağ 01 Eylül 2018 | 167 Okunma Sevinç Çokum 29 Ağustos 2018 | 3.568 Okunma Anadolu’daki ilk büyük destanımız 26 Ağustos 2018 | 5.707 Okunma Haldun Taner 25 Ağustos 2018 | 198 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar