Soruların Ardından

“Çoğu insan büyük ve küçük yenilgilerin yükünü içinde taşır.” Kieslowski Sihnim yukarıda alıntıladığım tümcenin etrafında dönüp duruyor. İnsan olarak neler...

“Çoğu insan büyük ve küçük yenilgilerin yükünü içinde taşır.” Kieslowski

Sihnim yukarıda alıntıladığım tümcenin etrafında dönüp duruyor. İnsan olarak neler bizim için yenilgi ya da neler zafer diye soruyorum ancak galiba daha doğru soruyu bulamadığım için etrafında döndüğüm cevaplar hep beni ana meseleden uzağa götürüyor. Zihnimin kıvrımlarında büklüm büklüm gölgeler beliriyor. Gölgeleri aralayıp çıkmak için doğru bir soruya sahip olmam gerekiyor. O vakit yenilgi ve zaferden önce dünyayı nasıl tanımladığımız ve kendimizi nasıl konumladığımız sorusu bir adım öne çıkıyor. Belki işte o zaman bizi hayatın orta yerine bağlayan şeyi bulabilir ve tanımlayabiliriz. Örneğin dünyayı fani olarak tanımladığımızı varsayıyorum, gerçekten dünyanın faniliği bizim için bir telaffuz ettiğimiz havalı bir alışkanlık mı yoksa gerçekten içimizle, dışımızla bütün eylemlerimizle teyit ettiğimiz bir hakikat mi? Dünya’nın “imtihan dünyası” veya “yalan dünya” olduğunu ifade edişimiz bizi peşine düştüğümüz gerçeği bulmada ne kadar istim üzerinde tutar?

 İşte bütün bu soruları içeriye doğru akıttığımızda ne ile karşılaşıyoruz, bariyerlerle mi, gölgelerle mi, kuru heveslerin kursakta çürüğe çıkmış halleri ile mi? Gerçekte yenilgi olarak neleri görüyoruz? Heveslerimizi, hayallerimizi, umutlarımızı mı? O zaman başarı da bütün bunların gerçekleşmiş hali oluyor. Demek ki, faniliğin tarifi olan dünya bizim dünyamız değil. Fani olana tamah eden, bir insan için gerçekten dünya bir misafirhane midir? Öyle olsa sevinçler, kederler, gamlar bu kadar bayraklaştırılır mıydı? Bu dünyayı bir diğerine kâbusa çevirmeye çalışan insanın zaferini ne ile taçlandırabiliriz? İçinde her geçen gün kartopu gibi haset, kibir, kin biriktiren insanı hangi zafer mutlu eder. İçindeki zayıf noktaların, hiç tamamlanmayacak boşlukların sürüklediği karanlık iç kuyularından insan ne ile çıkar? Hangi ilaç, hangi tabip, hangi modern icat buna yardımcı olur.

Belki de doğru bir yerden yaklaşmak gerekir, çünkü insan bugün her şeyi ile içinde kaybolmuştur. Ne dışını ne de içini onarabilmektedir. Yaşadığı hayatın içinde kaybolmuştur. İster inanç perspektifinde konumlanmış olsun isterse de inançsızlık yaşadığı dünyayı anlık duyguların şekillendirdiği bir bağlamda yaşamaktadır. Haliyle ‘gamlar süruruna’ o kadar manidir ki ne neşe’yi ne de hüznü, kederi doğru konumlandırabilmektedir. Sürekli mutluluk pazarlayan bütün mecralardan payına dünya karşısında yenilmiş bir insan figürü düşmektedir. Bu insanın hayatından hakiki neşe ve bereket çekilmiştir. Ne kadar meta’a sahip olursa olsun içinin kuraklığını, vahasını artık değiştiremez. Çünkü kaybolmuştur, kendini hep olmadığı yerlerde aramaktadır. Yazık!

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Hayata Açılan Kapı: Okumak! 25 Şubat 2018 | 261 Okunma Muhtelif Meseleler 18 Şubat 2018 | 113 Okunma Hayırlı cumalar! 11 Şubat 2018 | 167 Okunma Aynı be ya! 04 Şubat 2018 | 117 Okunma Hatıralar yürüyünce 28 Ocak 2018 | 259 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar